Yanık’tan Mekece’ye Hicaz Demiryolu izinde
Yanık’tan Mekece’ye Hicaz Demiryolu izinde
Şehit kanları ile sulanmış bereketli vatan toprağından
Kutsal beldelerin, “Şiar-ı İslam”ın mukaddes topraklarına
Yanık’tan Mekece’ye
Hicaz Demiryolu izinde
Bir “demiryolu rüyası”dır, Hicaz,
Yolcularını Peygamber (S.A.V.)’in karşıladığı yoldur, Hicaz.
Allah rızası ve Peygamber aşkı ile çıkılan yolculukta
gece-gündüzün sıcaklık farkının ellili dereceleri
gösterdiği iklimlerin rüzgârıdır, Hicaz.
“Gidişler”in çoğu zaman “gelişsiz” olduğu
sıladan gurbete uzanmış hasrettir, Hicaz.
II. Abdülhamit’in “şahsi bütçesi”nden verdiği elli bin lira bağışın
Hindistan, Mısır, Rusya, Fas, Tunus, İran, Singapur, Cava, Çin ve
Sudan’dan gelen “inanç, iman ve inan” yüklü bağışların eseridir, Hicaz.
Haydarpaşa’dan İzmit’e; İzmit’ten Sapanca ve Arifiye’ye;
Arifiye’den Doğançay, Geyve, Pamukova ve Mekece’ye;
Mekece’den en uzakta bulunan “kutsal topraklar”da Medine’ye
Uzanan “700 yıllık bir kültür ve medeniyetin günümüze yansımasıdır”, Hicaz.
Saba makamında okunuşu ile Süleymaniye’den yükselen “sabah namazı” ezanı ile Haydarpaşa’dan kalkan kara trende kılınırdı, “sabah namazı” dört rekâtı ile. Kara tren devrinin en güzel deniz sahiline sahip Adalar’ın Anadolu’dan panoramasının penceresi Bostancı’dan, Dragos Tepesi’nin eteklerinde baharın ilk gelincikleri ile kırmızı halı olmuş tarlaları ile bezenmiş Pendik’ten, dört kesme taş ayakları ile ihtişamlı Gebze Demiryolu Köprüsü’nden geçtikten sonra saray koridorlarının en güzel ipek halılarının işlendiği fabrikanın Hereke’sine varırdı.
Hereke’den aldığı suyun istimi ile tekrar güçlenen “kara tren” Hamidiye Bulvarı’nın asırlık çınarlarının yaprakları altında Arnavut kaldırımlı sokakları tozlanan İzmit’te gelme sonrasındaki Köseköy’ü, Sarımeşe’yi, Büyükderbent’i geçmenin hazırlıklarını tamamlar; Hereke’de aldığı su bitmiştir, istim kalmamıştır. İstim için aldığı suyun sağladığı buharın gücü ile Maşukiye’ye geldi mi, İzmit’i bitirmiş olurdu, Kocaeli’nin topraklarındaki istasyonları. Sonra peşi sıra gelen Yanık İstasyonu ile Sapanca topraklarına girmiş olurdu. Ardından gelen istasyonlar, Kurtköy, Kırkpınar. Hicaz yolcuları Yanık’ta elma, erik, kavun satanlardan “elma, erik ve kavun alırdı”.
Hacı adaylarının aldığı Yanık’ın yeşil elmaları Kırkpınar’da kırmızılaşır, kirazlar beyazlaşır erikler kastarca olurdu. İstasyonlar cıvıl cıvıldı. Yolcular, onları yollayanlar, uzaktaki hasretlerini bekleyenler, umutlular, bir umutla gurbete gidenler, kolunda yeşil pazubantları ile fark edilen şimendifer görevlileri, Sapanca’nın çocukları, demiryoluna paralel meyve bahçeleri, trenin gürültüsünden korkup sağa-sola kaçışan tavukları, demiryolunun bahçelerle sınırı taşlı yollarda atları ile atlıları… Hicaz Treni; Sapanca’da durmadan yapamazdı, Bazen Kırkpınar’da, kimi kere Kurtköy’de kimi defada Yanık’ta birkaç dakika fazladan durur su alırdı, makinistler.
Arifiye’ye gelen trenler Bostancı’yı, Kartal’I, Pendik’i, Gebze’yi, Yarımca’yı, Derince’yi ve İzmit’i yorgun hallerde geçer gelirdi. Gelirdi Sapanca İstasyonu’na batıdan girerdi. Sonra evet sonra satıcıların sesi gelirdi; Sapanca Somunu, tavuk yumurtası, Mahmudiye yeşil soğanı satanların sesleri gelirdi… Ellerinde bakraçları ile çocuklar manda yoğurdundan yapılmış ayran, İstanbuldere’den, Sarp Dere’den ve Fevziye Köyü Hünkâr Suyu’ndan alıp-getirdikleri suyu satarlardı. Bahçelerde çeşmeler soğuk-soğuk akardı, ağaçtan örme hasırdan yapılmış dışları çiçeklerle süslenmiş kamelyaları bile vardı, demiryolu kenarında bulunan ahşap konaklarda. Konakların; Yanıklı Ali Efendi’nin, Fevziyeli Hacı Rüstem Efendi’nin ve Mümtaziye’den Arif Hoca’nın konakları olduğu herkesçe bilinirdi. Görür- görür imrenirmiş, hep oturası gelirmiş kamelyalarında yanından gelip-geçenlerin. Bahçelerinde yaşayanlarla kutsal yolculuğun yolcularının trenin hızlısından görebildikleri güzellikleri ile yan-yana gelmek isterdi. Sapanca’ya gelindiğinde “öğle namazı”nın ezanı okunmuş olur, namazının edası gerekirdi. İstasyonda alınan “abdest”in serinliği ve nefasetinde kılınırdı; öğlen namazları.
Kastarca erik, beyaz kiraz, yeşil-kırmızı elmalarını yemek isterlerdi, ıhlamurlarından toplamak, gölünde yüzmek isterlerdi. Trenin Sapanca’dan kalkışı ile fren yapması arasında yarım saat olurdu Mümtaziye’ye geldiğinde. Mümtaziye bugünün Uzunkum. Uzunkum’da tünel yoktu Hicaz yıllarında. İstasyondan hemen sonra yol karanlığa girmezdi, Göl sahilinden giderdi tatlı bir viraj alarak, tepelerden sular akardı, trenin kömür kurumları camdan bakarken dışarıda kalan yüzlerini, üst başlarını simsiyah yapardı. Tren Arifiye’ye batıdan Gölbaşı’nı geçerek giriş yapardı. İlk soluklandığı yer “su dolum yeri” olurdu. Kara tren “su ihtiyacı”nı gidermeye çalışırken yolcusu hacı adayları, yer değiştirmek üzere yeni görev yerlerine giden “askerler”in nezaretinde istasyona iner, kendini havalandırır ve Abdülhamit Han’ın tuğrasının bulunduğu odada soluklanır ve biletine “mühür bastırırdı”. Bir saatten fazla kaldığı Arifiye İstasyonu’ndan suyundan oluşan buharın gücü ile kalkıp uzaklaşan “Hicaz Treni”, bugünün Karaçam’ ı dünün Balaban Köyü’nde Abdülhamit Han’ ın “Balaban Çiftliği”nin meyve bahçelerini sağına-soluna alarak Geyve Boğazı’na girerdi. Ardından “Balaban Köprüsü”nü geçer; sonrası sağında Sakarya; yüz üstü ve köpük-köpük akarken, solunda yalçın kayalarla başlayan Doğançay’a doğru yol alırdı; Hicaz Treni. Doğançay’da ceviz ağaçları istasyonu süsler, Almanlar tarafından yapılan istasyonun içinden geçerek Anadolu’nun içlerine yol alan tren sağında Burgaz Tepe’yi, Karayemişlik Kayası’nı, Gergidüzü’nü; solunda Poyracık Tepesi’ni, Ihlamurdüzü’nü Kızılkaya’yı geçer; Bağlarbaşı’nı aşarak Alifuatpaşa’ya vasıl olurdu.
Alifuatpaşa İstasyonu’nda suyunu ikmal eder, ayva satıcılarının “ayvalar”ı; elma satıcılarının “elmalar”ı ve dağlardan indirilmiş bakraçlarda ve toprak testilerde taşınan “sular”la buluşurdu, hacı adayları. Sonra ver elini “Dolatanlar”, “Sarı Dursun Çiftliği” Hayrettin, Turgutlu ve bereketli toprakların sahibi “Pamukova”. Pamukova, bugünkü adıdır, bereketli topraklar diyarının. O yıllarda adı “Akhisar”dır; öyle de kendine münhasırdır, toprağında yetişen “kavunlar”ı, “şeftali”si ve “üzüm bağları” ile. Pamukova’da kavunla, şeftali ve üzüm ile tatlanan damaklar, Mekece’de “Papaz Suyu” ile pekiştirilerek ulaşılması zor bir soğuklukta ve “tatlılıkta buz keserdi”. Mekece’ye gelindiğinde. Mekece’ye girerken Dolatan’da ve Ulu Cami’de okunan “ikindi ezanı” idi. İkindi ezanı bitmeden “Papaz Suyu” ile abdestini alan hacı adayları ezanın bitimi ile ama ayrı-ayrı saf durup ama bir imamın ardında saf tutup namaza dururlardı.
Makinistler dahi “saf tutardı”, namazlarını kılarlardı; denilir. Namaz sonrası yol, Osmaneli’nedir.
İRFAN NİŞANCIK