Tarihte Bugün – 26 Haziran

Tarihte Bugün – 26 Haziran

Fazlı Köksal’ın hazırladığı Tarihte Bugün köşesinde 26 Haziran günü yaşanan dikkat çeken olayları aktardı.

1206 – Kudbeddin Aybeg, Lahor’u ele geçirerek, Delhi Turk Memlukları Devleti’nin temellerini attı.

1656 – Osmanlı donanması ile Venedik donanması arasında Çanakkale boğazı civarında gerçekleşen deniz savaşında Osmanlı donanması hezimete uğradı.

1861 – Atıf Bey, Bebek’te uçuş denemesi gerçekleştirdi.

1867 – Mısır Valilerine, “Hıdiv” unvanı verildi.

1907 –  Tiflis banka soygunu gerçekleşti. Soyguncular, Rus İmparatorluğu Devlet Bankası’ndan 341.000 rubleyi çalarak kaçtı. Soygun, Vladimir Lenin ile Josef Stalin’in de aralarında bulunduğu kişilerce organize edildi.

1920 – İngilizlerin Mudanya ve Bandırmaya asker çıkarması.

1920 – Cephe Komutanlıklarına atama yapıldı. Elcezire komutanlığına Nihat Paşa, Adana Cephesi Komutanlığına Selahattin Adil Bey, Batı Cephesi Komutanlığına Ali Fuat Paşa atandı..

1926 – Kazım Karabekir, Ali Fuat, Cafer Tayyar, Bekir Sami ve Rüştü Paşa, Mustafa Kemal’e İzmir’de hazırlanan suikastla ilgili olarak Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmaya başladılar.

1939 – Ankara Havagazı Şirketi devletleştirildi.

1944 – Zirai Donatım Kurumu Kanunu TBMM’de kabul edildi.

1945 – Türkiye, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı imzaladı.

1992 – Susa katliamı: Silvan’ın Susa köyünde camide ibadet eden bir grup PKK’lılar tarafından cami dışına çıkarılıp öldürüldü. Olayda on kişi hayatını kaybetti.

1996 – Türk dil bilgini Prof.Dr. Necmettin Hacıeminoğlu vefat etti.

2000 – AKİT Gazetesi E.Oramiral Güven Erkaya’nın ölümünü “Çok Ölmekten Öldü” manşetiyle verdi.

2006 – Türkiye’nin ilk yargıç-savcı derneği YARSAV kuruldu.

Günün Olayı

DARÜLFÜNUN ÖĞRENCİLERİNİN İSTİKLAL SAVAŞINI BAŞLATMAK İÇİN DÜZENLEDİKLERİ BOYKOT

İşgal dönemi içinde Darülfünun’da ders veren bazı hocaların milli mücadele aleyhinde ortaya koydukları düşünce ve yazılar, öğrenciler arasında  bu hocalara yönelik bir öfkenin oluşmasına neden oldu.

Darülfunun’un Edebiyat Fakültesi’nde “Avrupa ve Devleti Osmaniye Münasebatı Tarihi” dersini okutan Ali Kemal; “Türk Edebiyatı Tarihi” hocası Cenap Şahabettin;  (Metafizik) hocası Rıza Tevfik (Bölükbaşı); “İran Tarihi Edebiyatı” hocası Hüseyin Daniş (Pedram) ve “İngiliz Edebiyatı” hocası Marujan Barsamiyan milli mücadele karşıtlıklarını her ortamda ifade ediyorlar gazetelerde dile getiriyorlardı.

Özellikle Peyam-ı Sabah’da günlük yazılar yazan Eski Dahiliye Bakanlarından Ali Kemal’in görüşlerinin  Darülfünun boykotunun ortaya çıkışında önemli bir payı olacaktı. Cenap Şahabettin ise çeşitli yazılarında, Türklere yönelik olumsuz ifadelerde bulunuyordu. Mesela bir yazısında  “Türkler ilim ve medeniyet sahasında hiçbir şey yapmamışlar, hiçbir eser vücuda getirmemişlerdir. Ne bir mezhep, ne bir felsefe, ne bir sanat yaratmışlardır… Edebiyatımız taklitçidir. Bu edebiyat dört yüzyıl durmadan, Arap ve Acem kaldı, sonra birdenbire garplılaştı, daha doğrusu Fransızlaştı. Her ne kadar halk türkülerimizde bazı güzel eserlere rastlanabilse de bunlar da o derece önemli değillerdir”.

Öğrencilerin, Hüseyin Daniş’e tepki koymasının arka planında, Ali Kemal’in ifadesine göre, Hüseyin Daniş’in Ertuğrul Gazi hakkında “Tatar Yavrusu” ifadelerinde bulunması gelmektedir.

Barsamiyan Efendi’ye yönelik tepkilerin nedeni, Azerbaycan İçişleri Bakanı Bahbudhan Civanşir’in Ermeni Taşnak Partisi’nin üyesi olan Torlakyan tarafından öldürülmesi ve Torlakyan’ın avukatlığını Barsamiyan Efendi’nin üstlenmesidir .

Darülfünun Boykotu’nun Başlaması ve Gelişimi Boykotun ortaya çıkmasında, Darülfünun bünyesinde yer alan Hukuk Edebiyat-Fen Fakültelerinin yer aldığı Bayezid-Veznecilerdeki konferans salonunda Darülfünun hocalarından Rıza Tevfik’in 29 Mart 1922 günü “Fuzuli’nin Mülahazat-ı Felsefiyesi” adlı bir konferans vermesi etkili oldu. Bu konferansta, salonu dolduranlar içinde askeri ve sivil Tıbbiyeli öğrenciler ile diğer fakülte öğrencileri bulunuyordu. Rıza Tevfik’in konuşmasına “Fuzuli Türk değildir, Acem’dir” diyerek başlaması sonrası, ön sıralarda oturan Süleyman Nazif, “Hatip Bey yanılıyorsunuz, Fuzuli Türk’tür ve Azeri Türklerindedir” cevabını verdi. Bu cevap üzerine Rıza Tevfik sert bir konuşma yaparak, görüşlerini şu şekilde ifade etti; “Efendim, Türk değildir, eğer Türk olsaydı bir şiirinde ‘Türk dili şiir dili olmaya müsait değilse de, benim kudret-i şairanem bu lisana, bu kabiliyeti bahşetmiştir’ demezdi. Hem efendim Türk olsa ne çıkar? Siz Türkler bir tek Fuzuli’yi aranıza almakla ne kazanırsınız? İmam-ı Azam’da Türk değildir. Türk’ün asırlar boyu bileğinde salladığı kılıcından başka övünülecek nesi var? Siz Türkler bugün hala daha mukarrı-hilafet-i İslamiye olan İstanbul’da oturabiliyorsanız, bunu düveli muazzamanın İslam âlemine karşı olan hürmetine borçlusunuz”. Bu sözlerin arkasından salon karıştı ve talebeler ayaklandı. Sıra kapakları vurulurken, Rıza Tevfik’e yönelik olarak “Sus namussuz, milliyetsiz herif” şeklinde bağırmalar başladı.

Salonun sağ tarafında oturan asker-sivil Tıbbiyelilerle, diğer tarafta oturan sarıklılar arasında kavga çıktı. Çıkan olaylar sonrası Rıza Tevfik salonu terk etti.  Olay sonrası 30 Mart 1922 tarihinde öğrencilerden Halit (Oğuz) Bey’in başkanlığında, Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin katıldığı gizli bir toplantı düzenlendi. Bu toplantı sonrası beş hocanın görevlerine son verilmesi, aksi takdirde derslere devam edilmeyeceği konusunda bir bildiri kaleme alındı. Metinde  “… manevi heyecanların zevkinden mahrum, istiklal, kutsiyet ve milliyet hislerine yabancı ve saldıran… müderris Cenap Şahabettin, Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş ve Barsamiyan Beyler” istifaya çağrılıyor ve öğrencilerin bu hocalarla hiçbir surette iletişim kurmayacakları ifade ediliyordu .

Öğrenciler, aldıkları bu karara fakülte yönetiminin de uymasını talep ederken, kararın fakülte yönetiminde görüşülmesi adına oluşturdukları protesto metnini Dekan İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey’e teslim ettiler. Ayrıca metin halkın bilgisine sunulmak üzere şehrin belirli bölgelerine asıldı . Öğrenciler, Edebiyat Fakültesi önünde toplanarak dersleri boykot ettiklerini açıklarken, kararı duyan Rıza Tevfik derslere girmeyerek fakülteyi terk ediyordu. Öğrencilerin aldığı karar ulusal mücadele yanlısı basında “Darülfünun talebesinin şayanı takdir bir kararı” başlıklarıyla yer alıyordu.

Edebiyat Fakultesi Dekanı  İsmail Hakkı Bey, 3 Nisan Günü İkdam gazetesinde çıkan röportajında şu yorumlarda bulundu; “Dünyanın hangi Darülfünununda olursa olsun böyle bir hadise şayanı dikkat telakki edilmek lazım gelir. Çünkü doğru, yanlış gençliğe ait bir haleti ruhiyenin, bir infialin eseridir. Hariçte temas ettiğim zatlardan bazıları bunu bir darülfünun hadisesi olarak ve o mahiyette değil, alelade bir mektep-talebe meselesi gibi telakki ediyorlar. Bu yanlıştır… Darülfünun hayatı bir lisenin sakin hayatı ile karşılaştırılamaz. Kendisine mahsus fikri ve hür hamleleri vardır” diyerek öğrencileri üstü kapalı destekliyor ve belgelerle iddialar ispatlandığı takdirde hocalar hakkında gerekli işlemin yapılacağını belirtiyordu.

Konferansta yaşanan olaylar sonrası, Peyam-ı Sabah gazetesinde Rıza Tevfik’i savunan bir yazı kaleme alınarak “……bir gerçektir ki, biz Türkler, Arap ve acemin lisan, edebiyat, ilim ve sanatından pek çok şeyler almışız ve onlara borçluyuz” ifadelerine yer veriliyordu.  Aynı gazetede Ali Kemal, “Peyamı Eyam” isimli köşesinde, öğrencileri, öğrencilerin Milli Mücadele ilişkilerini eleştiren ve öğrencileri eski ittihatçıların yönlendirdiğini ifade eden birkaç yazı kaleme alıyordu.

Ali Kemal ve onun gibi düşünenlerin, ortaya çıkan bu boykot hareketini, ittihatçılığın bir uzantısı olan siyasi bir hareket olarak nitelemesi üzerine, Darülfünun Edebiyat Medresesi Telebe Cemiyeti bir açıklama yaparak, bu iddiaları yalanladı ve “alınan kararın oybirliği ile alındığı, verilen karara öğrenci dışında hiçbir kuvvetin teşviki” olmadığı konusunda sert ifadeleri içeren beyanlar gazete sütunlarında yer aldı.

Talebe Cemiyeti’ni temsil eden delegelerden oluşan bir heyet, hocaların Edebiyat Fakültesi’nden atılmaları için çeşitli makamlar nezdinde girişimlerde bulundu. Bu heyet içinde yer alan Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü öğrencisi Osman Horosanlı, o güne ilişkin anılarını şöyle nakletmektedir: “Önce Maarif Nazırı olan Fen Fakültesi Müderrisi Said Bey’i gördük. Duvarda asılı küçük bir Anadolu haritasını eline aldı, memleketin coğrafi vaziyetinden ve işgalden bahsetti. Sözlerinden Anadolu hareketine, Milli Mücadeleye taraftar olduğu anlaşılıyordu. Ben ‘Bu müderrisler ayrılmadıkça Darülfünun açılmaz’ dedim. Said Bey telaşlı bir tavırla, ‘Evlatlarım gençsiniz’ dedi ve eliyle bir yeri işaret ederek, ‘Gazeteci Ahmet Samim’i orada vurdular’ diye ekledi. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin bizi takip ettirmekte olduğunu anlatmak istiyordu. İkinci gittiğimiz makam Sadrazam Ali Rıza Paşa idi. Paşa bize nasihat etti. Kapalı vaatlerde bulundu…

Dekan İsmail Hakkı Bey’in protesto metnini iddialarını delillendirmek üzere öğrencilere iadesi sonrası, öğrenciler, beş hoca hakkında daha sağlam deliller içeren bir ithamname kaleme almak üzere Reşat Şemsettin (Sirer), Esat, Sedat, Necmettin Halil (Onan) görevlendirdiler.

Metin oluşturulduktan sonra, kalabalık bir öğrenci topluluğu önünde okunup kabul edilen metin, İngiliz korkusu nedeniyle basacak matbaa bulmakta zorlandı. Ama nihayet basıldı. Hocalar hakkındaki delillendirilmiş iddiaları kapsayan metin Edebiyat Fakültesi ve Darülfünun Divanı’na ve gazetelere verildi. 5 Nisan’da Edebiyat Fakültesi Müderris Meclisi yapmış olduğu toplantıda, boykotçu gençlerin beş hoca için vermiş olduğu ithamnameyi görüştü. Haklarında şikâyet olan müderrislerin davet edilerek müdafaaları dinlendi. Protesto edilen müderrisler, haklarındaki iddiaları ret ettiler. Geç vakitlere kadar toplanan kurul, almış olduğu kararla Ali Kemal ve Cenap Şahabettin hakkındaki iddiaları esassız buldu; Rıza Tevfik ve Hüseyin Daniş kurula istifalarını verdi. İstifalar kabul gördü. Barsamiyan Efendi için tahkikata lüzum görüldü. Bu kararlar sonrası, Edebiyat Fakültesi öğrencileri toplanarak, diğer üç öğretim üyesi istifa etmedikçe derslere girmeme kararını oybirliği ile aldıklarını ilan ettiler. Ertesi gün Ali Kemal, Darülfünun’a ders vermeye gelmedi. Kaleme aldığı yazısında müderris meclisinde yaşananları kendi gözünden yansıtarak, protestocu öğrenciler hakkında çok sert ifadelerde bulundu ve bu hareketin çıkış nedeni olarak gördüğü İttihatçılığı hedef aldı . Edebiyat Fakültesi öğrencileri, eyleme diğer fakülteleri katmak üzere harekete geçtiler. Tıp Fakultesi ve Fen Fakultesi öğrencileri de oybirliği ile Boykota katılma kararı aldı.

Tıp Fakultesi girişine “Türk kavm-i necibinin(temiz kavim) namusu ile oynayan beş müderrisin Anadolu harekâtına menfi tavırları karşısında, bunların kovulmasına kadar derslere girilmeyeceği” yazılı beyannameler asıldı. Derslere girme konusunda ısrar eden bazı öğrenciler, zor kullanılarak engellendi.

Milli Mücadele yanlısı basında “Ankara’dan Darülfünun talebesine Samimi Bir Selam” manşeti ile Ankara’nın öğrencilere desteğini belirten telgraf metnine yer verildi . Telgrafı kaleme alanlar, Darülfünun’un eski öğrencileri olarak, boykotu desteklediklerini ve öğrencilerin yanında yer aldıklarını ifade eden Kozan Milletvekili Dr. Fikret (Onuralp), İzmir Milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt), Menteşe Milletvekili Dr. Tevfik Rüştü (Aras) ve İstanbul Milletvekili Usta Numan (Ustalar)’dı. Ankara’dan ilk kez bu derece somut bir destek gelmesi, öğrenciler arasında boykotu daha şiddetli sürdürme konusunda direnç sağladı. Öğrencilerin derslere devam etmeme konusundaki dirençli tutumu sonrası,  hocaların tamamının üniversite ile ilişiği kesildi…

İstanbul Darülfünun öğrencilerinin Milli Mücadelei destekleyen boykotu başarıyla sonuçlandı.

Fazlı Köksal

Sakarya Yenihaber

Yayınlama: 26.06.2020
1.374
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.