Tarihte Bugün : 1 Temmuz – Memluk Sultanı Baybars

Tarihte Bugün : 1 Temmuz – Memluk Sultanı Baybars

Fazlı Köksal’ın hazırladığı Tarihte Bugün köşesinde 1 Temmuz’da yaşanan dikkat çeken olayları aktarırken Memluk Devleti Sultanı Baybars’ın da hayatını anlattı.

1277 – Mısır ve Suriye’de hüküm sürmüş Memluk Sultanı Baybars vefat etti

1683 – Osmanlı Orduları’nın Viyana taarruzu başladı. 1798 – Napolyon Mısır’ı işgal etti.

1839 – Padişah II. Mahmut öldü; yerine Sultan Abdülmecit geçti.

1878 – Kıbrıs, toprak mülkiyeti Osmanlılarda kalmak üzere, geçici olarak Birleşik Krallık’a devredildi.

1904 – Osmanlı dil bilimci ve roman yazarı Şemseddin Sami vefat etti

1911 – Kandilli Rasathanesi kuruldu.

1920 – Ankara’da subay yetiştirilmek üzere “Sunuf-u Muhtelife Zabit Namzetleri Talimgahı” açıldı.

1925 – İlk piyango, Türk Tayyare Cemiyeti Mektepleri yararına düzenlendi.

1926 – Deniz taşımacılığına ve ticaretine ilişkin esasları düzenleyen “Kabotaj Kanunu” yürürlüğe girdi.

1929 – İstanbul-Ankara telefon hattı hizmete girdi.

1935 – Aydın demiryolu devletleştirildi.

1937 – Toprakkale, İskenderun, Fevzipaşa – Meydanıekber demiryolları devletleştirildi.

1946 – Elazığ-Palu demiryolu açıldı.

1955 – Bilim ve siyaset adamı Adnan Adıvar vefat etti.

1974 – Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron öldü; yerine eşi İsabel Peron geçti.

1974 – Cumartesi günü de tatil oldu. Bu tarihten önce Cumartesi öğleden sonra tatildi.

1979 -Ankara’da Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu Eğitim Merkezi bombalandı, Milliyetçi Hareket Partisi genel merkezi de tarandı.

1983 – İktisat profesörü ve toplum bilimci Sabri Ülgener vefat etti

1984 – TRT, televizyonda tamamen renkli yayına geçti.

1988 – Sovyetler Birliği’nde Komünist Partisi, Gorbaçov’un “Perestroyka” politikasını onayladı.

1991 – Varşova Paktı resmen dağıldı.

1992 – TRT-INT/Avrasya yayınları başladı.

1996 – Türkiye’nin ilk nükleer reaktörü, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde yapılmaya başladı.

2002 – Uluslararası Ceza Mahkemesi kuruldu.

2002 – Bir Rus yolcu uçağı ile Alman kargo uçağı, Güney Almanya’da Überlingen şehri üzerinde havada çarpıştı: 71 kişi öldü.

2003 – Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin barış zamanı idam cezasının kaldırılmasını öngören 6. protokolünü onayladı.

2013 – Hırvatistan, AB üyesi oldu.

SULTAN BAYBARS

620’de (1223) Kıpçak ülkesinde doğdu. Kıpçak kabilelerinden Borçoğlu veya Borlu kabilesine mensuptur. Esir olarak önce Sivas’a, daha sonra Halep’e ve Dımaşk’a götürüldü. Orada bir kuyumcuya satıldıktan sonra Hama’da mahpus bulunan Emîr Alâeddin Aytekin el-Bundukdârî tarafından satın alındı ve onunla birlikte Kahire’ye gitti. Bu şehirde el-Melikü’s-Sâlih’in teşkil ettiği Bahriyye Memlükleri’ne katıldı. Kısa zamanda kendini göstererek Bahriyye Memlükleri’nin önde gelen liderleri arasına girdi. el-Melikü’s-Sâlih’in oğlu Turan Şah zamanında, Dimyat’ı ele geçirerek Mansûre’ye kadar ilerleyen Fransa Kralı IX. Louis’nin yenilgiye uğrayıp esir düşmesinde önemli rol oynadı (1250). Aynı zamanda Memlük gruplarına karşı olumsuz bir tutum içinde bulunan Turan Şah’a karşı suikast düzenleyenlerin elebaşılarından biri oldu. Ondan sonra tahta çıkan Aybek’in Bahriyye Memlükleri’nin önde gelen reislerinden Aktay’ı öldürtmesi üzerine arkadaşlarıyla birlikte Dımaşk ve Kerek Eyyûbî meliklerinin yanına sığındı. Aybek’in yerine Mısır tahtına Kutuz geçince tekrar Kahire’ye döndü ve onun hizmetine girdi. Bu sırada Suriye’ye giren Moğollar’a karşı Kutuz’un sevkettiği orduda öncü kuvvetlerin kumandanlığını yaptı. Aynicâlût’ta Moğollar’ın hezimete uğramasında önemli rol oynadı (3 Eylül 1260). Burada gösterdiği başarılar sebebiyle Kutuz’dan Halep nâibliğine tayinini istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Gerek bu isteğini kabul etmemesi gerekse Bahriyye Memlükleri’nin reisi Aktay’ın öldürülmesi işine karışması dolayısıyla Kutuz’a karşı kin besleyen Baybars onun ortadan kaldırılması için bir suikast planı hazırladı. Sonunda avlanmak üzere karargâhtan uzaklaşan Kutuz’u arkadaşlarının yardımıyla öldürdü (23 Ekim 1260). Kutuz’un katli üzerine Sâlihiye’de saltanat otağında toplanan Bahriyye Memlükleri’nin ileri gelenleri Baybars’ı sultan ilân ettiler. Baybars Kahire’ye girip Kal‘atülcebel’e çıkarak el-Melikü’z-Zâhir unvanı ile 26 Ekim 1260’ta tahta geçti.

Baybars’ın tahta çıkışı ile Memlük tarihinde yeni bir dönem başladı. On yedi yıl kadar süren saltanatı sırasında Mısır ve Suriye’deki Memlük Devleti’nin gerçek mânada kurucusu oldu. Başa geçer geçmez dışarıda Moğol ve Haçlı tehlikesine karşı koyarak nüfuzunu Nûbe ve Arap yarımadasına yayacak bir siyaset takip etti. İçeride ise ayaklanmaları bastırarak emniyet ve asayişi sağladı. Ayrıca Mısır ve Suriye’de kendisinden sonra da uzun müddet devam edecek olan idarî düzenlemelerde bulundu. Baybars icraatını yapabilmek için İlhanlılar’a karşı Altın Orda Hanlığı, Suriye’deki Haçlılar’a karşı da Bizanslılar’la anlaşmaktan çekinmemiş, ayrıca Mısır ve Suriye’deki Memlük hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Bağdat Abbâsî hilâfetini Mısır’da yeniden kurmuştur.

Aynicâlût yenilgisinden sonra İlhanlılar’ın 1265’te Fırat üzerindeki Birecik Kalesi’ne hücumları Baybars’ı bizzat sefere çıkmaya mecbur bıraktı. Onun bu hareketi üzerine İlhanlılar kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler. Aynı yıl Hülâgû’nun ölümü üzerine İlhanlı tahtına geçen Abaka Haçlılar’la anlaşarak 1269’da Halep yakınlarındaki Sâcûr’a kadar ilerledi. Baybars buraya bir ordu sevkettiği gibi kendisi de Suriye üzerine yürüdü. Henüz Dımaşk’a ulaştığı bir sırada da İlhanlılar’ın bozguna uğrayarak geri çekildikleri haberini aldı. Ancak Abaka bu başarısızlıktan yılmadı. 1271’de Antep ve Hârim’e hücum etti; fakat Baybars’ın kuvvetleri İlhanlılar’ı Harran’da yendi ve müttefikleri olan Haçlılar’ı da bozguna uğrattı. Bunun üzerine Abaka barış istemek zorunda kaldı, buna rağmen bir taraftan da 1272’de askerî harekâtını sürdürdü. Birecik’i tekrar kuşattıysa da Baybars’ın geldiğini duyunca kuşatmayı kaldırdı. İlhanlı saldırıları üzerine Baybars sadece müdafaada kalmadı. Selçuklular’dan gelen istekler üzerine harekete geçerek Nisan 1277’de Elbistan’da İlhanlılar’ı ağır bir bozguna uğrattı.

Baybars Moğollar karşısında gösterdiği başarıları Haçlılar karşısında da gösterdi. Daha başa geçer geçmez Haçlılar’a hücuma başladı. 1261’de VI. Bohemond’un İlhanlılar’la anlaşması üzerine Antakya’ya saldırdı, 1262’de de bu saldırısını tekrarladı. Baybars Haçlılar’a karşı topyekün bir mücadeleye girişmek ve onları Ortadoğu’dan çıkarmak amacındaydı. Nitekim 1265 Şubatı başlarında harekete geçerek Kaysâriye, Yafa, Aslis ve Arsuf şehirlerini ele geçirdi. 1266’da ise doğuda Akkâ üzerine hücum etti. Ancak buranın çok müstahkem olduğunu görünce Safed’e yöneldi, aynı yılın yazında Remle’yi aldı. Ayrıca Ermeni Kralı I. Hetum’un Moğollar’la iş birliği yapması dolayısıyla Kalavun kumandasında büyük bir orduyu onun üzerine yolladı. 24 Ağustos 1266’da I. Hetum’un kuvvetlerine büyük bir darbe indirildi. Memlük ordusu Adana, Misis, Tarsus, Sis gibi şehirleri yağmaladı. 1267’de Baybars Taberiye ve Akkâ bölgelerini vurdu. Nihayet 1268 Nisan ayı başlarında Antakya’ya hücum etti, kısa bir kuşatmadan sonra şehri zaptetti. Bu fetih Haçlılar’ın doğuda kurdukları ikinci prensliğin ortadan kaldırılması demekti. Baybars daha sonra 1271’de Tarablus prensliğine saldırarak birçok şehri ve kaleyi ele geçirdi. Ancak 1270’te Kıbrıs’ı fethetmek için gönderdiği donanmanın fırtınaya yakalanarak birçok geminin kaybolması, bu seferin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı. Baybars ayrıca Suriye’de Bâtınîler’in direnişlerini kırıp onları kendine bağladı. Onun bu başarıları üzerine 1271’de, ileride İngiltere tahtına geçecek olan Prens Edward kumandasında küçük bir Haçlı kuvveti Akkâ’ya geldi. Bunlar Suriye’deki Haçlılar’a pek yardımda bulunamadılarsa da Baybars ile Haçlılar arasında on yıllık bir barışı sağladılar. 1275’te tekrar Anadolu seferine çıkan Baybars Adana, Sis, Tarsus ve Ayas’ı yağmaladı.

Baybars Moğollar’ı bozguna uğrattıktan sonra Antakya üzerinden Dımaşk’a döndüğü bir sırada ansızın hastalandı, on dört gün sonra da 20 Haziran 1277’de vefat etti ve Şam’da yaptırılan türbesine defnedildi. Devlet idaresine getirdiği yenilikler ve kurduğu müesseselerle Memlük Devleti’nin gerçek kurucusu sayılan Baybars, haleflerinin gelecekte takip edecekleri siyasetin ana hatlarını çizmiş, halk hikâyelerine konu teşkil edecek kadar büyük şöhret kazanmıştır. Samimi bir müslüman olan Baybars aynı zamanda Cengiz yasasını ve töresini de uygulardı. Düzenli ve çalışkan bir devlet adamı olarak ülkenin idaresini sıkı kontrolü altında tutar, adalete, hak ve hukuka büyük önem verirdi. Dört büyük Sünnî mezhep mensuplarının işlerini görmek için her mezhebe ait ayrı ayrı kadıların başına kādılkudâtlar tayinini ilk önce o gerçekleştirmiştir. Devlete merkeziyetçi bir yapı kazandırmaya çalıştığı gibi bütün ülkeyi düzenli bir yol şebekesiyle Kahire’ye bağladı. Mükemmel bir posta teşkilâtı kurdu, ordusunu yeni silâhlarla donattıktan başka İskenderiye, Kahire, Dimyat tersanelerini genişletti. “Hâdimü’l-Haremeyn” sıfatını kullanan ve önceleri taşıdığı “Rükneddin” unvanını, hıristiyan ve müşrik Moğollar’a karşı kazandığı zaferler dolayısıyla “Seyfeddin” şeklinde değiştiren Baybars’ın, ayrıca Suriye’nin çeşitli yerlerine Türkmenler’i yerleştirdiği, Türk Memlükleri çoğalttığı, Türk-Moğol geleneklerine değer verdiği, Berke Han’ın kızı ile evlendiği ve veliaht olarak ilân ettiği oğluna Türk adı verdiğine göre millî şuura sahip olduğu anlaşılmaktadır. Baybars bir asker ve kumandan olarak Ortaçağ İslâm-Türk tarihinin büyük simalarındandır. Kaynaklarda uzun boylu, esmer tenli, mavi gözlü olarak tarif edilmektedir. Ayrıca çevgân oyununa çok düşkün olduğu, birçok hayır eseri meydana getirdiği de belirtilmektedir. Üçü erkek on çocuğu olmuştur.

Baybars’ın hayatı hakkında en önemli kaynaklar, onunla ilgili olarak yazılan üç hususi tarihtir. Bunlar İbn Abdüzzâhir’in er-Ravżü’z-zâhir fî sîreti’l-Meliki’ẓ-Ẓâhir, İbn Şeddâd’ın Sîretü’l-Meliki’ẓ-Ẓâhir Baybars ve Şâfi‘ b. Ali’nin Ḥüsnü’l-menâḳıbi’s-sırriyyeti’l-müntezeʿa mine’s-sîreti’ẓ-Ẓâhiriyye adlı eserleridir. İbn Abdüzzâhir’in eserinin British Museum’daki eksik bir nüshası (Add., 23, 331) Fâtıma Sâdık tarafından İngilizce tercümesiyle birlikte neşredilmiş (Baybars I of Egypt, Dacca 1956), Abdülazîz el-Huveytır daha sonra bu nüsha ile Süleymaniye Kütüphanesi nüshasını (Fâtih, nr. 4367) esas alarak eserin tenkitli neşrini yapmıştır (Riyad 1396/1976). İbn Şeddâd’ın eserinin ikinci kısmını (Edirne Selimiye Ktp., nr. 1507) Şerefettin Yaltkaya Türkçe’ye tercüme etmiş (Baypars Tarihi, İstanbul 1941), Edirne Selimiye Kütüphanesi’nde (nr. 2306) bulunan nüshanın “Târîḫu’l-Meliki’ẓ-Ẓâhir” başlığını taşıyan kısmı da Ahmed Hutayt tarafından neşredilmiştir (Die Geschichte des Sultan Baibars, Wiesbaden 1983). Eserin III. kısmı Süleymaniye (Fâtih, nr. 4392), V. kısmı da Topkapı Sarayı Müzesi (Revan Köşkü, nr. 1607) kütüphanelerinde bulunmaktadır (bk. Şeşen, I, 120). Şâfi‘ b. Ali’nin eserini neşreden Abdülazîz el-Huveytır (Riyad 1976), Baibars The First (London 1978) adıyla başka bir eser de kaleme almıştır.

Baybars, 1263 yılında Haçlıların kurduğu Frank Kudüs Krallığı’nın merkezi olan Akka Kalesini kuşattı. Bu kuşatma sonucunda kaleyi ele geçiremememiş olsa da, Safed, Yafya, Aşkelon ve Arsuf’da karşılaştığı haçlı birlikleri yenerek kalelerini yıktırdı.

1266 yılında Küçük Ermenistan’ı, 1268 yılında ise Antakya’yı ele geçirdi. Baybars, Haçlılar ile olan mücadelesinde onları Yakındoğu topraklarından sürerek, siyasi, askeri ve iktisadi üstünlüklerinin kırılmasını sağlamıştır. Ardında kurumsal yapısı sağlam ve güçlü bir devlet bırakan Baybars, 30 Haziran 1277 yılında vefat etmiştir. Sultan Baybars’ın türbesi Şam’da bulunmaktadır.

Baybars’ın Tarihteki Önemi ve Yeri 

Baybars, bir sultan olarak askeri dehası ve sosyal devlet anlayışıyla Memluklerin en parlak döneminin yaşanmasını sağlamıştır. Kahire ve Şam şehirlerinde bir haberleşme sistemi olan ulak sistemini geliştirmiştir. Han, hamam, köprü, çeşme, su kanalları yaptırarak halkın sosyal ve ticari anlamda gelişmesini sağlamıştır.

Sultan Baybars, Kahire’de kendi adını taşıyan bir cami yaptırmıştır. Şam’da bulunan ve günümüze kadar gelmeyi başaran Zekeriya Medresesi ve Zekeriya Kütüphanesi, Baybars’ın kendi imkanlarıyla yaptırdığı eserler arasında yer almaktadır.

Devrin halifesi¸ kendisine biat edilmesinden sonra Baybars’a kılıç kuşatarak saltanat menşuru vermiştir ve bütün İslâm beldelerinin ve fethedilecek yerlerin idaresini ona verdiğini açıklamıştır. Baybars¸ hutbelerde halifenin adının söylenmesini ve basılan paralara halifenin adının yazılmasını emretmiştir. Bu olay¸ Müslümanların gözünde saygınlıklarını arttırıp¸ İslâm âlemindeki konumlarını güçlendirmiştir. Baybars¸ saltanatını meşrulaştırmakla İslâm’ın savunuculuğunu üzerine almış¸ İslâm âleminin önderi olma görevini üstlenmiştir.

Bu bağlamda

Baybars (Rukneddin Baybars el-Bendekdarî)¸ aslen Kıpçak Türklerinden olup Ulubarlı zümresinin Borçoğlu kabilesine mensuptur. 1223 yılında Kıpçak’ta doğmuştur. Baybars¸ uzun boylu¸ mavi gözlü¸ güzel görünüşlü olmasının yanında zekâ ve yeteneğiyle de dikkatleri üzerine çeken biri olarak bilinmektedir. Baybars¸ esir olarak önce Sivas’a daha sonra Halep’e ve oradan Şam’a götürülmüş ve burada köle olarak satılmış ve Şam’da Eyyubî Sultanı Melikü’s-Salih bağlılarınca satın alınmıştır. Mısır’da hüküm süren Eyyübîler¸ Abbasilerden sonra¸ Türklerden oluşan bir ordu kurmuşlardır. Özellikle Eyyübî Devleti sultanlarından Melikü’s-Salih¸ Türklere büyük önem vermiş ve ordusunu Türk gulamlara dayandırmıştır. Baybars¸ bu askerî birlikte birçok savaşa katılmış; özellikle bu topraklara saldırılar düzenleyen Haçlılara karşı verilen mücadelede Melikü’s-Salih’in ordusunda yer almıştır.

Memlûkler¸ 1250 ile 1517 yılları arasında Mısır’da ve Suriye’de hüküm sürdüler. Kurdukları devletin en önemli özelliği¸ adının “Devlet-i Türkiye” yani Türkiye Devleti olmasıydı. İslâm ordularında¸ 9. yüzyılın başlarından itibaren yer alan ve çoğu Türk asıllı olan kölelerle askerler¸ 1250 yılında Eyyübî Hanedanı’nda ortaya çıkan yönetim boşluğundan istifade ederek Mısır’ı ele geçirmişlerdir. “Kölemenler” olarak da anılan bu devletin dünya ve İslâm tarihi açısından en önemli özelliği¸ bu hanedana dayanmak yerine hürriyetine kavuşmuş köleler olan askerlerin en güçlüsünün tahta çıkmasıydı ve tarihte bunun başka bir örneğine rastlanmamıştı. Suriye’de bulunan Baybars da burada Moğollarla mücadelelere girmiştir. Baybars¸ Kutuz’a haber göndererek¸ Moğollarla mücadele için onun hizmetine girmek istediğini bildirmiştir. Kutuz ile Baybars’ın arası bozuk olsa da Moğol saldırısı söz konusu olunca bu durum göz ardı edilmiştir. Kutuz¸ Moğollar karşısında düşmanlığı unutup birlik olmaları gerektiğine karar vererek Baybars’ın teklifini kabul etmiştir.

Moğolların Yenilgisi

Memlûklerin en büyük başarısı¸ İslâm dünyasını ciddi biçimde tehdit eden Moğollar ile Haçlıları yenerek bölgeden atmalarıydı. Moğollar¸ 13.yüzyılda Çin Seddi’nden Macaristan’a kadar her yeri kasıp kavurmuşlardır. Geçtikleri topraklarda canlı bırakmadıkları gibi¸ her şeyi yakıp yıktıkları için¸ insanlığa “Moğol İstilası” tabirini armağan etmişlerdir ve karşılarında hiçbir millet duramamıştır. Moğollar¸ sadece¸ Mısır ve Suriye’de devlet kurmuş olan Memlûk Türkleri tarafından durdurulmuşlardır. Moğol Hükümdarı Hülagu Han¸ Halep’i ele geçirdikten sonra Mısır yolu kendisine açılınca Kutuz’a elçi göndererek onu teslim olmaya çağırmıştır. Baybars’ın katılmasıyla daha çok güçlendiğini düşünen Kutuz Moğollara karşı direnmek konusunda kararlı davranmıştır. Baybars da teslim olunmasını istememiştir. Kutuz¸ Baybars’ı hazırlanan ordunun öncü birliğinin komutanlığına getirmiş ve ona savaşın kazanılması koşuluyla Halep naipliği vaat etmiştir. Kutuz¸ Moğollarla savaşmaya karar verince hazırladığı orduyla yola çıkmıştır. Ordusunu sahil boyunca kuzeye yönelterek bir süre sonra Akka şehrine varmıştır. Kutuz¸ Akka’da iken Moğol ordusunun yaklaşmakta olduğu haberini alınca ordusunu buradan güneydoğuya doğru sevk ederek Ayn Câlud’a ulaşmıştır. Bir süre sonra Moğol ordusu da görünmüştür. Ayn Câlud denilen mevkide iki ordu karşı karşıya gelmiş ve böylece savaş başlamıştır. Ayn Câlud Savaşı’nın kazanılması Memlûkler Devleti için bir dönüm noktası olmuştur. Moğolları yenen Memlûkler bu galibiyet sayesinde yeni kurulan devletlerini tehdit eden en büyük tehlikeyi durdurmuşlardır. Ayn Câlud Savaşı ile Moğolların yenilmez olmadıkları anlaşılmıştır. Moğol istilaları sonucunda birçok yerde acımasızca insanların katledilmesi ile dehşete kapılan Müslümanlar¸ bu galibiyetle biraz olsun rahatlamışlardır. Moğolların hiç beklemedikleri bir anda aldıkları mağlubiyet¸ onların güçlerinin kırılmasına ve bir süredir devam eden ilerlemelerinin yavaşlamasına sebep olmuştur.

Ayn Câlud Savaşı’nın kazanılmasında büyük yararlılıklar gösteren Baybars¸ savaşta gösterdiği cesaretli davranışları ve kahramanlığıyla nüfuzunu arttırmıştır. Baybars¸ bir süre sonra¸ savaşta kazandığı başarısından da güç alarak¸ Kutuz’dan¸ savaştan önce kendisine vaat ettiği Halep naipliğini istemiştir. Kutuz¸ Baybars’ın isteğini kabul etmeyerek¸ bu görevi kendine yakın bulduğu başka birine vermiştir. Bunun üzerine Baybars ve arkadaşları Kutuz’u öldürmüşlerdir. Haberin duyulması üzerine¸ sultan naibi onu kimin öldürdüğünü sormuş ve Türk ananesine göre sultanı öldüren kişinin tahta geçmesi gerektiğini söyleyerek ilk olarak kendisi Baybars’a biat etmiştir. Onun ardından¸ orada bulunan herkes Baybars’a biat etmiştir. Baybars¸ sultan olduğunu duyurmak için yanında arkadaşları ile birlikte Kahire’ye gelmiştir. 26 Ekim 1260 tarihinde sultanlığını ilan etmiştir. Baybars¸ sultanlığının ilk yıllarında kararlı çalışmalarına devam ederek Suriye’deki isyanları bastırdıktan sonra¸ dağılmış olan Memlûkleri kendi etrafında toplamıştır.

Devrin halifesi¸ kendisine biat edilmesinden sonra Baybars’a kılıç kuşatarak saltanat menşuru vermiştir ve bütün İslâm beldelerinin ve fethedilecek yerlerin idaresini ona verdiğini açıklamıştır. Baybars¸ hutbelerde halifenin adının söylenmesini ve basılan paralara halifenin adının yazılmasını emretmiştir. Bu olay¸ Müslümanların gözünde saygınlıklarını arttırıp¸ İslâm âlemindeki konumlarını güçlendirmiştir. Baybars¸ saltanatını meşrulaştırmakla İslâm’ın savunuculuğunu üzerine almış¸ İslâm âleminin önderi olma görevini üstlenmiştir. Bu bağlamda¸ Müslüman-Türk devletleriyle ve özellikle de Anadolu Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler kurmuş ve Anadolu’daki Müslümanlara yardım etmiştir.

Memlûklerin Anadolu’ya Gelmesi ve Elbistan Savaşı

Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane¸ İlhanlı Hanı Abaka’nın yanına gittiği sırada ayaklanan Selçuklu devlet adamlarından Hatiroğlu Şerafeddin¸ Memlûkleri Anadolu’ya çağırdı. (1275) Elbistan’a gelen  Memlûk Emiri Bedreddin Begtut¸ Selçuklu beylerine gönderdiği mektuplarla¸ Anadolu’da İlhanlılara karşı birlik kurmaya çalışıyordu. Onun için komutanların kendisine yeminle bağlanmasını istedi ancak küçük çapta destek alabildi. Sultan Baybars¸ Selçukluları İlhanlı zulmünden kurtarmak için Anadolu’ya sefere çıktı. Bu sırada Selçuklu veziri Süleyman Pervane’nin¸ Moğollarla sıkı bir iş birliği halinde olması¸ Anadolu’da pek çok itibarlı ve hatta Moğol düşmanı şahısların Mısır’a göçmelerine sebep oldu. Bunlar orada Sultan Baybars’ı Moğollar üzerine cihada teşvik ettiler. Tabiî ki bu gelişmeleri iyi değerlendiren Süleyman Pervane¸ gizlice İlhanlılara karşı Memlûkler ile ittifak kurarak Baybars’ı yardıma çağırdı. Moğol ve Haçlılara karşı İslâm dünyasının savunucusu olarak yıldızı parlayan Baybars¸ ısrarlı davetler üzerine Anadolu’ya hareket etti. Moğollar Memlûk ordusunu Akçaderbend Geçidi’nin Elbistan ağzında bekliyordu. Öncü birliklerin yaptığı vuruşmayı Memlûkler kazandılar.

Moğol ordusunda 10.000 Moğol¸ Gürcü ve çok sayıda da Selçuklu askeri vardı. Moğol komutanlar Selçuklulara ve Gürcülere güvenmedikleri için o askerleri kendilerinden ayırmışlardı. İki ordu Elbistan Ovası’nın Kalfa Çayırı’nda karşı karşıya geldi. Yapılan savaş Memlûklerin zaferi ile sonuçlandı.(15 Nisan 1277) Moğolların korktukları¸ savaş esnasında meydana gelmişti. Selçuklu askerleri savaşa katılmayarak seyrettiler. Bu durum¸ Moğol yenilgisini kolaylaştırdı. Üstün Memlûk ordusu karşısında Moğol ve yardımcı Gürcü birlikleri yenildi. Tümen kumandanları ve Noyanlar başta olmak üzere bütün Moğol ordusunun imhası ile sonuçlanan bu savaş neticesinde¸ bölgeye geçici bir süre için Memlûkler hâkim oldular.

Sultan Baybars¸ bu zaferden sonra¸ önce Zillihan’da dinlenmiş; daha sonra Hurman Kalesi’ne uğramış ve Ashabü’l-Kehf Mağarası’nın bulunduğu Efsus yakınlarından geçerek Kayseri’ye doğru ilerlemiş¸ Yalak (Yeşilkent)¸ Sarız¸ Yedioluk¸ Zamantı ve Karatay Kervansarayı üzerinden geçerek Kayseri’ye gelmiştir. Selçuklu yöneticileri önceden şehri terk etmişlerdir. Bir süre burada kalan Sultan Baybars¸ Moğollara karşı savaşmak için davet mektupları gönderen Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin kendisine katılmaması ve Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev ile beraber Tokat’a gitmesi üzerine Kayseri’yi terk ederek geldiği yoldan Suriye’ye geri dönme kararı almıştır. Baybars’ın kısa sürede Kayseri’yi terk etmesinin sebebi; Selçuklu Veziri Pervane’nin ikiyüzlü siyaset uygulaması¸ erzak sıkıntısına düşmesi ve Moğol Hükümdarı Abaka Han’ın büyük bir ordu ile üstüne doğru gelmesidir. Baybars¸ dönüş yolculuğunu geldiği yolun biraz kuzeyinden yaptı. Alâeddin Kervansarayı¸ Yabanlu Ovası ve Zamantı Kalesi takip edilerek 30 Nisan’da Elbistan’a gelindi.  Memlûk Sultanı Baybars¸ kendisini karşılayan Elbistan’ın ileri gelenlerine savaş alanında ölen Moğol askerinin sayısını sormuş¸ onlarda 6770 kişi saydıklarını belirtmişlerdi. Ancak bu sayı savaş meydanında öldürülenler olup¸ bu sayıya kaçarken telef edilenler dâhil değildi. Elbistan üzerinden geçerek Akçaderbend’e ulaşan Baybars¸ ordusunun ağırlıklarını ve Moğollardan aldığı ganimetleri hazinedarı Bedreddin idaresinde önce yollamış ve iki gün bekledikten sonra¸ geri kalan kuvvetlerle ilerleyerek Akçaderbend’in yanındaki kervansaraya gelmişti. Onun¸ buradan yolunu değiştirerek¸ sarp dağlar üzerinden ilerlediği görülmektedir. Baybars’ın bu şekilde hareket etmesinin sebebi¸ muhtemel bir Moğol saldırısı ve pusudan sakınmasıdır. Baybars¸ yine taktik icabı yolunu değiştirerek ülkesine¸ geldiği Antep üzerinden değil de Maraş tarafından gitti.

Abaka Han¸ 1277’nin Temmuz’unda Elbistan Ovası’na gelip savaş meydanındaki Moğol ölülerini görünce üzüntüsünden ağladı. Ölüler arasında hiçbir Selçuklu askerinin ve beyinin cesedine rastlamayınca gazaba geldi ve öfkesi bir kat daha arttı¸ tuzağa düştüklerine dair söylentilere inanmıştı. Bundan dolayı da kendisine Vezir Pervane’nin ihanet ettiğini gördü. Ancak ihaneti karşılıksız bırakamazdı. Öncelikle Anadolu Selçuklularını cezalandırmaya karar verdi. Çünkü Anadolu halkından ve Selçuklulardan Baybars ile anlaşıp onu çağırttıkları ve Moğolların yenilmelerine yol açtıkları için intikam alacaktı. Vezir Pervane’yi¸ 1277’nin Ağustos’unda¸ Van’ın kuzeyinde bulunan Aladağ’da idam ederek öldürttü. Başta Elbistan olmak üzere¸ Anadolu baştanbaşa yakılıp yıkıldı¸ binlerce insan öldürüldü. Anadolu’da 200 bin insan kılıçtan geçirildi. Moğollar¸ Baybars’tan alamadığı intikamın acısını Anadolu halkından çıkarmıştır. Moğollar¸ Elbistan Savaş’ından sonra Selçuklu sultanlarının¸ yöneticilerinin yetkilerini sınırlayarak ülkeyi genel valilerce idare etmeye başlamışlardır.

Fazlı Köksal

Sakarya Yenihaber

Yayınlama: 01.07.2020
1.624
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.