Soğanlar ve Mutlu İnsanlar
SOĞANLAR ve MUTLU İNSANLAR
Çocukken yaramaz bir çocuk değildim, ama bu hiç yaramazlık yapmadığım anlamına gelmez tabii ki. Alifuatpaşa’daki evimiz Geyve’ye giden yol üzerindeydi. Kuzenimle bir keresinde, ikinci kattaki balkonumuzdan, yoldan geçen kamyonların, traktörlerin kasasına balkonda duran sepetin içindeki soğanları atmıştık.Allah affetsin, nimete saygısızlığımızı… Çocukluk işte…
İsabet ettirdiğimizde değmeyin keyfimize… Havalara uçmuştuk. Bir sevinç, bir sevinç! Bu işten bizim gibi keyif almayan, sevinmeyen biri vardıysa o da yemek yapmak için, sepete elini daldırıp da hiç soğan bulamayan annem olmuştu. Hele yoldaki ezilmiş soğanları görünce… İşittiğimiz azarı varın siz hesap edin…Yerden göğe kadar haklı ama…
Büyüyünce, yetişkin olunca isabet ettirmek isteği geride mi kalıyor? Nerde, olur mu hiç! Tam aksine, insanlar verdikleri kararlarda, yaptıkları işlerde, attıkları adımlarda isabetli olmak için didinip duruyor. İstiyor ki verdiği tüm kararlar isabetli olsun, yerini bulsun, başarılı olsun… Yani kamyonun kasasına düşsün, yere değil. Mümkün mü? Elbette değil!
İstiyor ki seçtiği tüm arkadaşlarında, tüm dostlarında doğru kararı vermiş olsun. Hiç nankörlük, hiç yanlışlık görmesin. Mümkün mü? Bu da değil! Hem, seçim bir tane değil ki hayatta. O kadar çok konuda seçim yapmak, karar vermek durumunda ki insan. Kararlarının hepsinin isabetli olması insanın doğasına aykırı, yaratılışına ters bir kere…Kusursuz, hatasız bir tek Yaratan oysa…
Hal böyleyken, insan oldu ya bir seçimi, bir kararı yanlış oldu, işleri yolunda gitmedi, hemen karalar bağlıyor. Yere düşüp parçalanan soğanın acısı geliyor yüreğine oturuyor, bir süre de çıkmıyor. Bir tek yüreğine mi? Gözyaşları da cabası… Kasadaki soğanlar değil de yerdekiler zihninde yer tutuyor uzun süre ya da devamlı. Neden, niçin sorularıyla boğuşup duruyor.
Olana sabretmemek, olanı kabullenmemek içini kemirip duruyor. Oysa bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Ezilen soğan kasaya çıkmıyor ki böyle yapmakla…Ancak insanın kendisi eziliyor kabullenemeyişinin altında.
“Vardır bir hayır!” sözü bu durumlar için söylenmiş olsagerek. İsabetli olunca şükretmenin, olamayınca sabretmenin işin anahtarı olduğunu söylüyor ya ilim irfan sahipleri… Yoksa her ezilen soğanın ardından ağlamakla, sızlanmakla ne onlar geri geliyor, ne insan mutlu olabiliyor.
Bir de bazı insanlar var ki bir tek kendilerinin isabet ettiremediğini, herkesin soğanının kasada olduğu yanılgısı içinde oluyor. Sanıyorlar ki bir tek kendileridir başarısız, becerememiş, hüsrana uğramış. Bu sözüm de onlara. Dert etmeyin, yok öyle bir şey! Gözünüzü iyice açarsanız, herkesin kapısının önünde ezilmiş nice soğanlar görürsünüz.
Eğer bir gerçek varsa şu hayatta, o da şu ki bu hayatta herkesin sepetinde sağlam soğanı da var, kapısının önünde ezilmişi de…Mutlu insan o ki, sağlam soğana şükreder, ezik olana da sabreder… İşte o zaman o soğanlar acıtmaz zaten! Ne mutlu bunu yapabilen insanlara…
Şükrün ve sabrın en yoğun yaşandığı ay olan Ramazan ayınız mübarek olsun. Ne mutlu bu ayı layıkıyla yaşayacak insanlara…
FATMA BAL