Ramazan Gelir, Hoş Gelir..

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    RAMAZAN GELİR, HOŞ GELİR

    Çocukken çok severek söylediğim bir şarkı vardı.İlkokulda öğrenmiştim. “Tren gelir, hoş gelir. Ley leylimilimi ley. Odaları boş gelir. Ley ley… Sefa gelir, hoş gelir…” diye devam eden bir şarkı. Alifuatpaşa’da, tren yolunun kenarında çocukluk geçirmiş, tren sesi hafızasına kazınmış birinin bu şarkıyı sevmesini yadırgamamışsınızdır sanırım. İlginç olan, yıllardır aklımda olmayıp, geçen gün aklıma düşmesi…

    Ramazan’da aklıma gelirse, gelen tren değil Ramazan olmalı değil mi! O halde “Ramazan gelir, hoş gelir.” diyelim mi? Odalarının, yani getirdiği günlerin boş olmamasını dileyerek, her bir gününü anlamlı, hakkını vererek geçirebilmek için dua ederek… “Sefa geldin, hoş geldin” diyerek…

    Ne demiş Sezai Karakoç: “ Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı…

    Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından.

    Kevser içir, abıhayat boşalt kristal bardağından,

    Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına…”

    Şiirle de dua edebileceğimizin ispatı değil mi bu güzel sözler!

     

    Mehmet Akif: “Ya Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,

    Kaldır aradan vahdete hail ne ise.

    Ya Rab, şu asırlarca süren tefrikadan

    Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se

    Madam ki verdin bize ruh-ı nevin

    Ya Rab, daha bir nefha-i te’yid insin…” derken dua değil de, yakarış değil de nedir bu muhteşem satırlar!

     

    Faruk Nafiz Çamlıbel: “ Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezan

    Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan…” derken…

     

    Necip Fazıl Kısakürek: “ Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı,

    Bilinmezi bilirler, bilseler ağlamayı…” derken…

     

    Yahya Kemal Beyatlı: “… Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri,

    Bir nurlu neşe kapladı kerpiçten evleri.

    Ya Rab! Nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz…” derken…

    Ruhumuza dokunmuyor mu bu büyük şairler! O ferahlığı hissetmiyor muyuz? Ramazan, ruhumuzu beslemenin ayı… Bedenimizi açlıkla terbiye ederken, ruhu güzelliklerle, şükürle doyurmanın… Bu Ramazan Kur’an’dan ayetler okurken, hatimler indirirken, bir taraftan da tabiat ayetlerini okumaya ne dersiniz?

    Ramazan hilaline bir başka gözle bakmaya, seher vakti kuş seslerini dinlemeye, kuşların zikir halkalarının bir parçası olmaya, nehir kenarında oturup tefekkür etmeye, rüzgârı da hissedip… Baharda yeniden canlanan tabiata, ağaçlara, çiçeklere hayranlıkla bakmaya…

    Kışın kurumuş dalların, nasıl tekrar yeşillendiğine, filizlenen dalların nasıl Can bulduğuna şahit olmaya… Allah’tan ümidin hiç kesilmemesi gerektiğinin kanıtlarını görmenin lezzetini yaşamaya… Yani, demem o ki Ramazan lezzetine…

    Ne dersiniz?

    FATMA DİŞLİ

    NOT: Makale içerisindeki görselller sayın Fatma Dişli hanımefendinin sosyal sorumluluk projesi kapsamında gönüllü olarak çalıştığı dernek bahçesinden çektiği karelerdir.

    Yayınlama: 14.05.2019
    Düzenleme: 17.05.2019 14:03
    2.068
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

    Henüz yorum yapılmamış.