…Rağmen Okumak, …..Hal de Okumamak

1958 Balıkesir/ Susurluk doğumlu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Susurluk’ta okudu. 1980 yılında Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünden mezun oldu. 1982 yılında İstanbul’da Türkçe öğretmenliğine başladı. 1989 yılından bu yana ilçemizde Türkçe öğretmenliği yapmaktadır.Şiir ve edebiyatla yakınlığı lise yıllarına dayanan Açılan, 2004 yılında Sakarya’nın il oluşunun 50. Yılı dolayısıyla açılan şiir yarışmasında “CAN GEYVE” şiiri ile halk dalı birincisi oldu. Şiir ve düz yazıları çeşitli dergilerde ve edebiyat sitelerinde yayınlanan Açılan, yurt içirde düzenlenen yarışmalarda da çeşitli dereceler almıştır.İlk şiir kitabı “ÖZLEDİM SENİ” 2006’da, 2. Şiir kitabı ŞİMDİ HAZANDIR MEVSİM” 2007’DE, 3. Kitabı “ AZAD EYLE SEVDAMI” 2010’da yayınlanan Açılan, 4. Şiir kitabı “SAATLERİ SANA KURDUM” ile şiir dostlarıyla buluşma hazırlığındadır.

    … RAĞMEN OKUMAK, ….HÂLDE OKUMAMAK

    Okumak. Geleceğini kurtarmak, milletine, memleketine faydalı olmak, bunlar bir şey ifade etmese bile ailesine yük olmamak, onların emeklerini boşa çıkarmamak, toplumda bir yer sahibi olabilmek için ilk şart bence. Ama ne yazık ki günümüzde bu sorumluluğu pek göremiyorum gençlerimizin bazılarında.

    Yirmi altı yıl. Sınıflarda, sıraların, öğrencilerin arasında. Onlarla iç içe. Her halde bir şeyler söyleyebilmek için yeterli bir zamandır bu. Eski yıllarda  karşılaştığım bazı öğrencilerimin karşılaştıkları sıkıntılara, çektikleri çilelere rağmen okuma azimleri ile günümüzdeki bazı öğrencilerin sorumsuzluklarını karşılaştırmak bile büyük üzüntülere atıyor beni inanın ki.

    Öğretmenliğimin ilk yılları. İstanbul, Eyüp ilçesindeki bir okulda çalışıyorum. Bir öğrencim var. Çiğdem isminde bir kızcağız. Tek odalı bir gecekonduda yaşıyorlar. Babası yatalak olduğu için çalışamıyor. Evin geçimi annenin sırtlarında. Evlere temizliğe falan giderek aileye bakmaya çalışıyor. Evde elektrik de yok. Akşam yemeğinden sonra çocuklar komşulara gidip elektrik ışığında ders çalışıyorlar. Bitmezse, evde gaz lambası ışığında devam. Bazı akşamlar lambaya gaz dahi bulunamıyor ve mum ışığında çalışıyor iki kardeş. Bir de sıkıntısı var Çiğdem’in. Kekeme ve konuşma zorluğu var. O çocuk yüreğinde bunun ezikliğini de yaşıyor garibim.

    Çiğdem’in yazılılardan aldığı orta bir not , onunla birlikte bizi de öylesine mutlu ederdi ki. Ben iki buçuk yıl okuttum Çiğdem’i. Tayinim çıktıktan sonra da birkaç yıl takip ettim kendisini. Liseyi bitirdiğini öğrendim, ondan sonra ne yaptı bilemiyorum.

    Yine İstanbul’da, Pendik’te, bir ilköğretim okulunda çalışıyorum. Okulda ikili öğretim var. Sabahtan 1. kademe dediğimiz ilkokullar , öğleden sonra da 2. kademe dediğimiz 6.,7., ve 8. sınıflar okuldalar. Arada da bir boşluk var. Nöbetçi olduğum için sınıfları dolaşıyorum boşaltmak ve kontrol etmek için. Bir sınıfa girdim. Baktım, bir öğrenci, sondan bir önceki sıraya oturmuş, arkası kapıya dönük, bir şeyler yapıyor. Merak ettim, gittim yanına. Gitmez olaydım. Karnını doyuruyormuş. Ne mi yiyordu ? Yarım ekmek ve beş altı zeytin tanesi. Beni görünce şöyle bir toparlandı biraz da utanarak. Hiçbir şey söylemeden döndüm geriye ve çıktım sınıftan. Dersine giren öğretmenlerinden derslerinin de iyi olduğunu, başarılı bir öğrenci olduğunu öğrendim. Bir yandan üzülürken bir yandan da sevindim.

    Bir de günümüzdeki bazı gençlere bakıyorum. Marka olmayan hiçbir şey giyilmiyor sırta ve ayağa. Ellerinde son model ve son özelliklerle donatılmış telefonlar. Diz üstü bilgisayarlar oyuncak olmuş. Verilen dolgun harçlıklara burun kıvrılıyor. Dershaneye gitmek angarya, ders çalışmak işkence geliyor.

     “ Çalış” diye yalvaran büyükler düşman gibi görülüyor ne yazık ki.

    Evet, gerçekten çözemiyorum bazen. Birileri bir çok sıkıntılara ve imkansızlıklara rağmen okumak için çırpınırken, bazıları da her şeye sahip oldukları, hiçbir eksikleri bulunmadığı halde okumaktan kaçıyorlar. Ah, bir bilebilseler sokaklarda ne büyük bir pişmanlar ordusu olduğunu. Bir anlayabilseler “ Keşke” kelimesinden sonra söylenen hiçbir şeyin hiçbir işe yaramadığını. Bir kavrayabilseler onları okutabilmek için çekilen sıkıntıları. Sorabilseler kendilerine  “ Ben, on yıl sonra nerede ve ne olacağım “ sorusunu. Eminim ki çok şeyler değişecek. Duam ve dileğim odur ki iş işten geçmeden anlarlar bir şeyleri.       

    Yayınlama: 24.03.2016
    661
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
    1. Hamza dedi ki:

      Caanım İbrahim Hocam benim. 20 yaşında bu genç öğrenciniz de aynı şeyleri düşünüyor.Çocuk ne görürse öyle yaşıyor hocam.Bence artık aileleri eğitme devrimi yapılmalı bu böyle gitmez.