Pire Avcısı
PİRE AVCISI
İnsanın merdine, doğrusuna, art niyetli olmayanına “ Deli “ derler Anadolu’da. Onların özü sözü birdir. Adam satmayı, arkadan vurmayı, unutmayı bilmezler. Söyleyeceklerini içlerinden geldiği gibi söylerler, yapacaklarını sonu nereye varır diye düşünmeden yaparlar. Veli olabilmenin ilk şartı da önce deli olabilmektir.
Çocukluğumda, yaşlılığına rastladığım bir “ Ömer Çavuş “ vardı. Bazı davranışları, hoş sohbet konuşmalarıyla her gittiği yerin neşe kaynağıydı. İnsanlar, onun etrafından ayrılmazlar, konuşturdukça konuştururlar, bu arada kahkahalar havada uçuşurdu. Gülmekten elindeki çay bardaklarını, kahve fincanlarını düşürenleri çok görmüşümdür. Bu yüzden, ses çıkaramasalar bile kahveciler kahvelerine gelmesini pek istemezlerdi. Çünkü onun kahveye her gelişi kırılan birkaç bardak ve fincan demekti.
Bir dağ köyünde otururdu bizim Ömer Çavuş. Ara sıra ava da çıkar, avladığı tavşanları ballandıra ballandıra anlatırdı. Çocuklarını da evlendirdiği için bir Köroğlu, bir Ayvaz’dılar evde. Bir akşam yine yatarlar Ömer Çavuş ile hanımı. Ama bir türlü uyku tutmaz Ömer Çavuşu. Köy evi ve en az otuz beş yıl öncesi, evde pire de var elbet. Birisi de Ömer Çavuş’a musallat olur pirelerin, gezer durur üstünde. Kaşınır olmaz, öyle döner olmaz, böyle döner olmaz. Aranır gaz lâmbasının ışığında , bulamaz. Az buçuk delilik de var ya, “ Seni gidinin piresi “ nağrasıyla duvardaki çifteyi kaptığı gibi iki gözünü birden boşaltıverir yorgana. Zavallı hanımı öyle bir fırlak ki yataktan, aklı çıkmıştır zavallının. Bereket saçmaların biri bile isabet etmemiştir kadıncağıza. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış olarak sorar kocasına. “ A be herif, n’aptın sen? “ Bizim Deli Ömer keyifle gülmektedir, bozmaz bile istifini. Cevabı da hazırdır.
“ Hiiiiç” der. “ Yorgandaki pireyi öldürdüm. Ve yorganın duman tüten yerlerini söndürür ve hiçbir şey olmamış gibi çeker yorganı kafasına. Az sonra horlamaya başlamıştır bile.