Geyveli Demokrasi Şehidinin Hayat Hikayesi
Geyveli Demokrasi Şehidinin Hayat Hikayesi
15 Temmuz’daki darbe girişimi gecesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla pijamasıyla sokağa çıktıktan sonra hayatını kaybeden Geyve Sabırlar Köyünden Akın Sertçelik’in öyküsü.
“Gece telefonumuz yana yana çalıyor. Annesiydi arayan. Hastanede hasta kız kardeşi olduğu için korktum. Hayırdır dedim. Hemen kalktı. Televizyonu açtı. Açar açmaz cumhurbaşkanımızın çağrısını duydu. Bayrağı verin dedi. Ben bayrağı alıp dışarıya çıkacağız diye düşündüm. Bayrağı dışarıya astı. Çocuklar ayaktaydı. Bayrağı astı. Önümüzden geçti. Yatak pijamasıyla kalktı. Giyinmedi bile. Eline telefonunu aldı, gitti.”
Sema Sertçelik eşi, Akın Sertçelik’i en son anlattığı bu anda gördü.
15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin sembol noktalarından biri olan Boğaz Köprüsü’ne yürüyerek 15 dakika uzaklıkta Fetih Mahallesi’nde bir evdeyiz, önünde bayraklar asılı.
Bu bayraklar o geceden bu yana dükkanlara, yollara, büyük binalara asılanlardan farklı. Bu kez gelip geçene buradan bir kişinin hayatını darbe girişiminde kaybettiğini söylemek için orada.
Apartmanın kapısından girdiğimde üst üste konmuş sandalyeleri görüyorum. Akşamları kalabalıklaşıyor evin önü; burada Kur’an okunuyor.
Karşımda Sema Sertçelik var.
Taksi şoförü eşi Akın Sertçelik o gece hayatını kaybeden 179 sivilden, mahalleden köprüye bir çırpıda varanlardan biri.
Mahalledekiler köprüye arabayla ulaşmanın yürüyerek gitmekten daha uzun sürdüğünü; o gece pek çok kişinin bu mahalleden yayan şekilde köprüye ulaştığını anlatıyor.
Canlı yayında sivillerin askerler tarafından tarandığı bu yerde yaşanan anlar ise her gün yeni bir görüntü ile ortaya çıkıyor. Görüntünün açısı, kalitesi, sesler değişse de tek bir şey sabit kalıyor: Tankların üzerine doğru sivillere ateş eden askerler.
Sema Hanım, tek başına kalkıp giden eşinin o gece nasıl öldüğünü bilmiyor. Yanında kimse yokmuş. Ancak onun için darbe girişiminin ertesi günü “pijamalı, kimliksiz bir adamı” arayarak geçiyor.
“Her yerde kanlar var”
Arka arkaya attığı, yanıt alamadığı telefon mesajlarını gösteriyor.
Sema Sertçelik, cüzdanını bile almadan evden çıkıp gittiğini söylediği eşini Yenibosna’daki adli tıpta buluyor 16 Temmuz sabahı. “Kimliksizlerin, sahipsizlerin” gönderildiği yerde.
O günün gecesini ise şöyle anlatıyor büyük bir dirayetle: “Gece birkaç kez konuştuk. Kanlar var dedi yerlerde. Yaralılar var, kurşun atıyorlar. Dedim dikkat et kendine. O sırada birilerine ‘yere yatın’ diye de bağırıyor. Sabah namazıydı en son konuştuğumuzda.
Kur’an okuyun, dua edin, dedi.
“Kapattım telefonu. Namazımı kıldım. Üzerime bir ağırlık çöktü. Hafif sızmışım. Bir baktım saat yediyi 20 geçiyor. Baktım telefonu aramamış. Arıyorum cevap vermiyor; arıyorum cevap vermiyor. Sürekli arıyorum. Diyorum herhalde bunu kan tuttu, kan tutardı çünkü eşimi; bayıldı ya da yaralandı. Ama hiç aklınıza gelmiyor. Rabbim size kondurtmuyor. Bekliyorum arayacak. Ama dedi ki bana Cumhurbaşkanımız evlere dönün demeden dönmem.”
“Bulduk kızım babanı, uyuyor”
Sema Sertçelik ile sabahın erken saatlerinde buluştuğumuz evleri şimdilik sakin. Yanımızda çocukları Irmak ve Hamza da var. Irmak 17 yaşında. O gece o da babasının arkasından çıkmak istemiş ama dönmek zorunda kalmışlar.
Hamza 10 yaşında. Sema Sertçelik onu “henüz ağlamadı” diye anlatıyor.
17 yaşındaki Irmak’a ise babasının öldüğünü söylerken nasıl zorlandığını ekliyor: “Eşimi bulduktan sonra eve geldim. Kızım kalktı geldi. Annem, dedi. Babam nerede, dedi. Bulduk kızım babanı, uyuyor dedim. Yatıyor dedim. Sarıldı, öptü; annem yat dedim; sabah konuşalım. Yatağına gitti, tekrar geldi. Annem dedi. Bu kez bıraktım ve söyledim o gece.