Geyve’de ki Büyülü Mekan

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    GEYVEDEKİ BÜYÜLÜ MEKÂN

    geyve-buyulu-mekan-fatma-bal-tazdi-Çocukluğumun büyülü mekânıdır, Geyve Halk Kütüphanesi ya da Elvan Bey İmareti. Pek tabii ki, onu büyülü yapan Osmanlı’dan kalan o eşsiz mekândaki kitaplardı. 35 yıl öncesinin Geyve’sinde, tabletlerle tanışmamış, bilgisayarın vakte kıyan tuzağına düşmemiş, akıllı telefonların cazibesiyle tanışmamış bir nesil olarak kitaplardı yarenimiz. İyi ki de öyleymiş… Türk edebiyatının nadide eserlerini, dünya edebiyatının başyapıtlarını orada tanıdık biz. Bilmediğimiz dünyalara yolculuğumuz orada başladı.

    Kitapların yareniniz olabilmesi için sizi onlarla tanıştıracak birileri lazım. O birileri çok yakınımızdaydı. İlçemiz, kasabamız idealist ve köy çocuklarını insan yerine koyan öğretmenlerle doluydu. Büyük şehirlerin, isim yapmış büyük okullarında okuyan çocuklar değildik ama onlardan daha fazla kitap okuyan, bilgiye aç bir nesildik. Tatlı rekabet hiç eksik olmazdı aramızda. Başarımızın da, onlardan eksik kalır yanı yoktu hani…Ortaöğretime kasabada başlayıp,büyükşehirde bitiren bir çocuk olarak bu farkı bizzat gözlemlemiştim, yaşamıştım çünkü. Öğretmenlerden başka bir de ablalık, abilik yapan Geyve’de lisede okuyan kuzenler. Nasıl öderim haklarını…

    Kütüphaneye gideceğimiz günü iple çekerdik. Geyve’ye gitmek, çocuk gözümüzde şehre gitmek gibi bir şeydi. Özeldi, hele ki bir de kitaplarla dönüyorsanız, çok daha özeldi. Kütüphane sıradan taş bir bina olsaydı bu kadar etkiler miydi beni acaba? Tarihi binadaki yaşanmışlık, içindeki binlerce kitaptaki yaşanmışlıklara eşlik ediyordu. Nitekim kitap okumak ya da yazı okumak da, birisinin bir yaşanmışlığına, bir tecrübesine tanıklık etmek değil midir esasında?

    Kütüphaneye gidiş yolu bile kitap okuyorsunuz hissi verir insana. 2. Beyazıt köprüsünün üzerinden geçerken aşağıda salına salına akan Sakarya nehri sizi alır götürür tarihin derinliklerine. İster dünya gözüyle bakın, ister kalp gözüyle neler okursunuz neler… Kimler geçti o köprüden? Kimler el açtı, köprü üstündeki namazgâhta?Ne dualar edildi mavi gök kubbenin altında, akan suyun üzerinde? Eller Yaratana kalkarken, kalplerden ne yakarışlar yükseldi milletin bekası için?

    Kimler seyretti âşık olunası nehri? Bizden önce kimler baktı Geyve ayvasının tadına? Kimler dolandı üzüm bağlarında? Müşküle üzümü mü yoksa Razakı mı severlerdi? O zamanlar da kirazı, elması böyle lezzetli miydi?Dağlara bakıp da, yemyeşil ağaçların altında gölgelenip de hayranlık duyar mıydı onlar da? Kimler nelere tanıklık etti, ne destanlar yazıldı…

    En büyük tanıklardan biri zaten köprünün ayağında istirahatte. Ali Fuat Paşa’dan ( Cebesoy) bahsettiğimi bilenler zaten bilir, bilmeyenler de öğrenmiş oldu böylelikle. “Dili olsa da konuşsa” denir ya… Tam da öyle… Konuşsa neler anlatırdı yılların yorgunu cefakâr köprü… Ne romanlar yazardı kim bilir! Dile kolay… Beş asır…

    Köprü dedik de… Kütüphaneler de bir nevi köprü değil midir? Kitap okuyucusunun dünyasına uzanan bir köprü… Köprünün uzunluğunu okuyucunun tayin ettiği… Kalbin kitaplara ne kadar yakınsa, köprü de o kadar uzun, o kadar kitap dolu…Vakit, bilgisayar oyunlarından, internetten, akıllı telefonlardan kafayı kaldırıp tekrar kitapların büyülü dünyasını ziyaret etmek vakti değil mi?

    Kütüphaneye hiç gitmemiş çocuklar varsa, ellerinden tutup götürme vakti… Kitaplara dokunup, hissedip, onları misafir etme vakti… Dokunduğunuz kitaplara sizden öncekilerin de dokunduğunu düşünerek, kültürü paylaşmanın hazzını yaşama vakti… Ne dersiniz? Var mısınız uzun köprüler inşa etmeye? Yarın, öbür gün değil, hemen şimdi…

    FATMA BAL

    Yayınlama: 01.04.2016
    Düzenleme: 04.04.2016 18:15
    1.559
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 5 Yorum
    1. MİSAFİR06 dedi ki:

      Sayın Fatma BAL Haımefendi siz herhalde şuanda Geyve’de yaşamıyorsunuz. Geyve’ye gelen 6Haziran 2014 tarihinden sonra sizin büyülü mekan dediğiniz yer eski Geyve Kütüphanesi içler acısı vaziyette. Tam bir rezalet içinde bakımsızlıktan çürümeye terk edildi. Tarihine ve tarihi eserine sahip çıkamayan yöneticiler olduktan sonra bir şey söylememek gerekir. Sizi Geyve Kütüphanesinin şu anki rezil durumunu görmeniz için davet ediyorum Duyarlı iseniz gelip durumu gözlerinizle şahit olursunuz ve resimlerseniz memnun oluruz.

    2. hasan akkale dedi ki:

      geyve de şehircilik anlamında yapılacak çok iş var ama aklı erip de yapan yok. bakın size birkaç örnek:
      1.bu tarihi binayı restore edin, aşevine çevirin ve sydv ye bağlayın, yine garip gureba bedava yemek yesin. aslına uygun restore. yada burayı bir geyve evi – müzesi yapın. şimdi selden beri içi çamur, balçık. yazık.
      2. kepekli caminin karşısındaki evin yanında nalıncı baba mezarı var. o bir alim. o mezarı türbeye çevirin. şahıs hakkında araştırma yapın, tanıtın, tanıtım yapın. ziyaretçi çeker ve geyve kazanır.
      3. üstü kapalı çarşıyı eski osmanlı çarşıları gibi restore eder gibi bir osmanlı mimarisine uygun şekil vererek osmanlı kapalı çarşısına çevirin. harika olur. giriş çıkışı osmanlı mimarisi gibi olsun.
      4. parla tepesine çay bahçesi, lokanta yapın.
      5. sakarya nehir kenarına piknik alanı yapın. ailece oturulacak yer olsun. yanına lokanta kurun.
      6. .. daha söyleyim mi. bunlar benim projem.. siyasilere duyurulur. daha çook var…

    3. fatma bal dedi ki:

      Değerli tüm okuyucular,
      Yazılarımı düzenli takip edenler 35 yıl öncesinin Geyve’sindeki yaşanmışlıkları anlattığımı çok iyi bilirler. Şu an Geyve’de yaşamıyor oluşum kütüphanenin durumundan haberdar olmadığım anlamına gelmez. Akrabalarımın yarısı Geyve’de yaşıyor. Uzak olmak, bilmemek, hissetmemek, duyarsız olmak demek değildir.
      Yazılarım siyasi yazılar değil, içinde büyüdüğüm toprakların bereketini, sahip olduğu çocukların, evlatların güzelliklerini anlatan, insanların, vatanın birliğinin, kardeşliğinin altını çizen yazılardır.
      Siyasileri ve gazetecileri ilgilendiren hususlar sorumluluğum alanına girmemektedir. Kaldı ki bu yazıları bir tür sosyal sorumluluk anlayışı içerisinde yazıyorum.
      Yazılarımı zahmet edip okuyan, yorum bırakan herkese teşekkür ederim.

    4. EVET FATMA HANIM, TA GÖNÜLDEN KOSKOCAMAN EVET. KURULMASI GEREKEN ÖYLE BÜYÜK, ÖYLE UZUN KÖPRÜLER VAR Kİ…İNŞAALLAH EN KISA ZAMANDA O KÖPRÜLERİ YENİDEN KURAR, YENİDEN KUCAKLAŞIRIZ MAZİMİZ VE BİRBİRİMİZLE. ÇOK ÇOK TEŞEKKÜRLER HER ZAMANKİ GÜZELLİĞİNDEKİ VE TADINDAKİ YAZINIZ İÇİN.

    5. Zeki Ayözen dedi ki:

      Fatma Hanım’a güzel yazılarından dolayı teşekkür ediyorum. Geyve dışında yaşayan Eğitimci bir Geyve’li olarak öğrencilik yıllarımda aynı güzellikleri yaşadım, o bina bizlere Osmanlı mirası olan tüm binalar gibi huzur iklimi sunuyor. Belediye acilen bu tarihi eseri müzeye çevirmeli çürümesine izin verilmemeli.