Duygu fayımdaki kırıklar.

Zorlama olacağının bilincindeyim, dar açıdan sabitlendiğim kadar geniş açılımlar getirmekle sorumlu olduğumun da. Ötesi yok; hakkaniyet arayışımın tek tesellisi ise içine düşülesi girdapta tetiklenirken kaygılarım.

Algılarımdan çıkıp yola, içselleştirdiğim hikâyelerle boy ölçüşüyorum, zamansız bir yitimi de durağan bildiğim hayatın sığlığında, sağ gösterip sol vurmak kadar da iç yaralayan.

 Duygu fayımdaki kırıklar.

Düş birikintisi halüsinasyonlar.

 Zaman ve mekân aşımına uğramış insan izlekleri.

 An’ı fotoğraflayan akıllı cihazlar ve ben hala kullanma özürlü olduğumu beyan edip, bilgisayar dâhisi kardeşimden karşı vuruş:

 ‘’Unutma, abla; o korktuğun cihazları insan icat etti yine.’’

 Ya günümüzün uydurmaları?

 Ya ihanet bayrağını dikip için için gülenler üstelik en ufak detayı kayıt altına alıp, öfkelerini pekiştirenler?

 Sonra da yalnızlığın alayı…

 Mektepli olsam ne yazar alaylı bir yazar adayı olsam kim okur yazmadığım öyküleri?

Ağır.

 Ağdalı.

 Ansızın koyuverdiğim o hıçkırık.

 Sonra da hüznün tınısında resmettiğim şartsız şurtsuz beyanlarım belki de akıl karı değil/di ilk günden beri böylesine içselleştirmekle kendimi adamışken edebi ve ebedi mutluluğa…

 Hele ki ‘’yedi ceddi’’ İstanbul’da yaşamış ve dağılmış iken şecereniz…

 N/asır tutmuş bir zaman aralığı mı yoksa taşlaşmış kalplerin isyanı mı bunca hor görmüşlüğün kepengi bir türlü kapanmazken?

 Kapanmayan ne çok yara derken görücüye çıkan duygularınız üstelik sorumlu olup sorunlu addedildiğiniz…

 Bir devrin sunumu ve bir devrin yitimi derken bağımsızlığın şart koşulduğu benlik algınız ve benlik yanılsamanız.

 Türeyen habisli söylemler, cerahatli aşklar… hadi, elini korkak alıştırma diyen nicesi ve bal arısı misali sevdanın reçelini yine elini yüzüne bulaştıran.

 Zengin Türkçemizde zincirleme kelime kazanımı:

 Sevgi.

 Sevda.

 Aşk.

 Özel ve öznel hatta tutkulu ve tutkunu iken hayata ve insanlara derken çatlayan sabır taşına bir isyan daha ve akabinde tövbe koşullu o nizam ki içselleşen hangi niyazsa toz konduramadığınız sevdikleriniz, tutkularınız ve boyutsuzluğun şeceresini tutan yorgun zaman.

 Bir elimizde toz bezi bir elimize tutuşturduğumuz kaygılarımız.

 Çatık kaşların sükûta özlemi; öfkenin huzura ve tılsımı yine mutluluğun hele ki şehir gezgini bedelsizliğinizle insanları mercek altına alırken mercek altında olduğunuzdan bihaber, esaretin özgürlük şarkısı ile hala röntgenliyorken gölgeleri belki de kayıtsızlıktır dibe vuran benliğinizin en büyük hezeyanı.

 Arşınlarken özlemle; severken tüm içtenliğinizle hele ki soyutlandığınız kalabalıklarda hala tek kişilik sevgilerle kesişmişken yolunuz… yine de en güzeli hatta nankör ve bonkör bir yalıtılmışlık yine de sevginin esvabını giymekten kim gocunur ki üstelik benliğinize on numara büyük gelse de…

 

 

Yayınlama: 06.08.2019
Düzenleme: 07.08.2019 08:47
1.005
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.