Alifuatpaşa Muhacir Mahallesi

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    MUHACİR MAHALLESİ

    alifuatpaşa-muhacir-mahallesi-fatma-bal-Çocukluğumda kasabamızda “ Muhacir” mahallesi vardı.  Ama biz “ macır mahallesi” derdik. Tren yolunu geçince,D-650 karayolunun hemen tepesinde, sağdaki yukarıdaki mahalle. Gerçi biz karayoluna da “ asfalt” derdik. O yıllarda kasabımızda tek asfalt olan yol oydu da, ondan mı derdik bilmem.“Sakın asfalta çıkma” en çok duyduğumuz cümleydi büyüklerimizden. O yol sola Pamukova’ya gidiyor, sağa Adapazarı’na diye bilirdim. Oradan ötesini bilmezdim.

    Sınıf arkadaşım Müzeyyen macır mahallesindendi. Nasıl çalışkan, nasıl akıllı kızdı. Uzun kirpiklerinin altından zekice bakan kocaman gözleri vardı. Bugünkü gibi aklımda…  Çoğunluğu Manavlardan ve Karadenizlilerden oluşan kasabamda göçmenlere mahalle ayrılmış ve baş tacı edilmişti. Biz ne kadar yerliysek, Müzeyyen’de o kadar yerliydi. Hiçbir fark yoktu. O yıllar misafire hürmetin olduğu yıllardı. Güzel Sakarya’m zaten cömert ev sahibi… Herkese kucak açmış, yerim yok dememiş, dar dememiş. Sunmuş bereketli topraklarını misafir tabağında. Ne ayvayı sakınmış, ne narı, ne elmayı da ne de kirazı…

    Niye bahsettim tüm bunlardan. İki gün önce derneğimizde göçmen misafirlerimiz vardı. Kimler? Muhacirler… Tabii ki Suriyeliler… Günümüzün Muhacirleri. Ama eski Muhacirler gibi şanslı olmayanlar… Her gün haklarında yazılan, çizilen, gitsinler mi kalsınlar mı tartışmaları son bulmayan, yavrularını Egenin soğuk sularının koynuna bırakan, vatansız kalmış insanlar… Kumdan kale yapacağı, atlayıp zıplayacağı kıyılarda ancak yüzüstü cansız bedeni uzanabilen canım çocuklar… Bir karış toprağa muhtaç öte tarafa göçmüş,  güzel yüzlü melek çocuklar…

    Geldiler, onları misafir ettik, gazetelerden, internetten değil de bizzat ilk ağızdan onları dinledik. Göç hikâyelerini anlattılar. Sanıyor musunuz ki; kolaydır göç etmek, bırakmak vatanı ardında, evini, barkını, sevdiklerini, yaşanmışlıklarını… Nasıl güzel, nasıl onurlu insanlar. En çok istedikleri şey, savaş bitip ülkelerine döndüklerinde Türkleri misafir edip, ağırlamak. Vefa duyguları çok yüksek…  Yapılan iyiliği asla unutmuyorlar.  Ne anlattılar? Acılarını paylaştılar bizimle.

    Arapça konuştular, tercümanımız da çevirdi. Arapça bilmediğim için anlattıklarını tercüman olmasaydı tabii ki anlamazdım. Ama bir cümle vardı ki; onu anlıyordum. Hepiniz bilirsiniz o cümleyi. İki üç cümleden sonra söyledikleri “ Elhamdülillah” cümlesi. Kim olduklarını bilmeseniz sanırsınız ki; bu insanların şükredecek çok şeyi var da ondan” dillerinde bunca şükür. Onca acıya rağmen, hepsinden önemlisi gurbete rağmen dilde daima şükür.Hayran olmamak mümkün değil. Mal yok, mülk yok ama “şükür” var. Hepsinden önemlisi vatan yok, vatan. Daha ne olsun… Başka acıya ne hacet!

    Ya bizler! Başımızda cennet vatanımız… Yine de şükür yok dilimizde, kalbimizde. Bir baştan bir başa vatanımız cennet. Uzağa gitmeyelim. Bakın Geyve’ye… Nasıl güzel, nasıl bereketli, nasıl vazgeçilmez… Sadece ayvasından bile vazgeçemezsiniz değil mi? Peki, o ayvanın yetiştiği topraktan, vatandan vazgeçmek… “Allah muhafaza” denir ya! Diyelim hep beraber…

    O insanları dinleyince, vatansızlığın acısını görünce şükrüm arttı. Çocuklara, gençlere cennet vatanımızın kıymetini nasıl anlatırız, o bilinci nasıl oluştururuz, herkesin başını ellerinin arasına alıp düşünmesi lazım. Çocuklarımız sahip olduklarımızın kıymetini şükrünü bilmeli. Sahip olmak demek; mal, mülk değil sadece.  Vatanın olmazsa mal mülk mü kalır! Onların kalmamış nitekim. Ülkelerinde hepsinin evi, arabası, yazlığı varmış oysa. Yüksek eğitim almışlar. Ama burada asgari ücretin altı… O da şanslıysalar.

    Vatanı sahiplenmek, kenetlenmek nasıl olur iyi anlamalı gençler. Bugünün gençleri yarının evlatlarını yetiştirecek. Ana babalarının bir gün gezindiği topraklarda gezinecek yeni gelecek nesil de… Orda karnını doyuracak… Sabah uyandığında bahçedeki elma ağacına gülümseyerek bakan, elmayı verene şükreden genç, o elmanın yetiştiği, ayak bastığı toprağı elbet sahiplenir, sever. O toprak için şehit olmuş nice vatan evladını düşünen genç, yani sadece toprağın üstünü değil, altını da gören genç elbet vatanını sever. Allah vatanını milletini seven nesiller nasip etsin inşallah… Birliğimizi, dirliğimizi daim etsin, bozmak isteyenlere fırsat vermesin inşallah…

    Fatma BAL

    alifuatpaşa-geyve-

    Yayınlama: 18.10.2015
    Düzenleme: 20.10.2015 19:09
    2.137
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 2 Yorum
    1. ayla kerimoğlu dedi ki:

      Fatma Bal Hanım yazınızı büyük bir keyifle okudum. Tebrik ediyorum.
      Yazım hayatınız da başarılar diliyorum.

    2. Merve K. dedi ki:

      Muhacir tespitlerinden yola çıkarak biz gençlere sunduğun yapıcı fikirlerin gerçekleşmesine ve vatanımız için güzel dileklerine gönülden amin diyoruz Fatma Abla.