Savaş’ın Çoçuğuna!

Savaş’ın Çoçuğuna!

mavi-cinar-“Sayın seyirciler, Orta Doğuda herhangi bir yerde,  dün sabah saatlerinde başlayan…”

Kağıt haber kadınları, karton haber adamları; çizilmiş suratları, kurulmuş cümleleri, aşırı özel eğitim diksiyonları, en iyi savaş haberleri sunma yarışmaları. Ben duymadım çocuk. Ben duymadım seslerinde sanatsal vurgudan öte bir tedirginlik. Ben görmedim gözlerinde fazla mesaiden öte bir yorgunluk.

Herkesin çok parası olacak sen küçük cesedini alıp giderken gülümseye gülümseye.

Susmak büyük ihanet.

“O daha çocuk” demeye utanmakla, konuşmak arasında ikilerken ölüyorum hep.

“Sayın seyirciler…” Kağıt haber kadını ve kartondan adamı bile, seyirci olduğumuzu tükürüyor yüzümüze yüzümüze  çocuk. Sınırlarım olsa önce kendimi atardım şimdi cumhuriyetimden.

Kimliğini bir türlü belirleyemediğimiz sürekli değişen düşmanları vuruyor “büyük abi” nin silahları.

Üzgünüm dedim ya çocuk timsahız! Seni öldürüp barışı sağlayacağız biz; 11 Eylül’ün intikam ruhunun modern(!)  haçlı geleneği bu. Milyon  yıllık rutiniyle ilerleyen, hazmedilmiş cinayet…  “müsait bir yerde “ ineyim diyemiyoruz. Desek bile duyuramıyoruz.

Üzgünüm çocuk,  yalana bağışıklık sistemimiz gelişmiş, ölemiyoruz bile. Merhametimizi sığdırdığımız mekanlarımız metruk. Mekan dediğinse sürekli terk edilen. Sen sürekli, benim içimde giden. Biliyorum; senin gözlerinden köprüler yapıp, kendi çocuklarımızın arabalarına ucuza petrol koyacağız biz. Arabaları yiyeceğiz, olmadı kuyularınızı içeceğiz. Lağımlarımıza petrol işeyeceğiz  fanteziler derleyip.

Kurtarıyoruz ülkelerini çocuk. Islah ediyoruz!  Ve artık yaşattığımız hüznün üstünü iade edecek bozuk hayal kırıklıklarımız da kalmadı.

Hiçbir tarafın karşı tarafı olmadın sen, hiç bu kadar anlamadın; anlamsızca, bilmeden  savaşmadın; yeşili ağaç sandın, parayı kağıt! Ama böyle olmalı! Neden dersen! Bilmiyorum!

Halkların, birbirine zulmüne dur diyemeyen, diğer üçüncü zalimleriz biz.

Özgürleştiriyoruz sizi Irak’tan beri!

Özgürleştiriyoruz seni, sesini!

“Saldırı sonrası Suriye’de  son durum”, “ son dakika Filistin”, sabah saatlerinde Musul…” , “gece yarısını geçince Mısır’da bla bla taraftarları” , “Ezidiler…”, “Esed taraftarları taraftaramayanlarını, kırk küp kırkınında kulpu kırık küp sokağında, evire çevire keserken boğazının orta yerinden…”, biz kaçınızı barışa kavuşturduğumuzu hesaplayacağız. Bir kaç  bin, bir kaç milyon parmak hesabıyla, ölü bedenini sayaaa saya.

Silah çeşitlerinden bahsederken masal kahramanlarını anlatır gibi büyüyor anchormanlarımızın gözleri. Endişe falanda  değil ama. Yoruma hevesli gevezelikleri… Hani, desen ne güzel olur edebiyatçının dediği gibi ; “kendi bahçesinde dal olamamış gelmiş benim bahçeme ağaçlık taslıyor” diye. Kendi ülkesinde can olamamış… Kendi ülkesinde kan olamamış… Kendi ülkesinde han olamamış! Gidip senin bahçende adamlık taslıyoruz.

bu su bizde kirlenir!”

Ellerimiz bizim değil; ellerimiz, meydanlarda bağıran ağızların vücuduna ait değilmiş gibi kulaklarımızı tıkıyor. BİR çocuk için kopardığımız kıyametlerimiz var. Herkesin profil fotoğrafı somun ekmek olur bir gecede moda ise!  Sen, çocuk olunca belki, yada ırak memleketten  olunca, yada belki Müslüman olunca, belki üçüncü dünyadansın diye,  yada biz pis olduğumuzdan acılarımıza dahil olamıyorsun! Duymuyoruz gerçek!

Komik ama gerçek!

Komik.

Kalemlerimizde reklam var, yazılarımız anarşik!

Bilmesin sen çocuk; biz en iyi kötüler olmakla yetine yetine hallaç ettik böyle erdemleri. En iyi kötüler olarak güdük bıraktık “adam” olamayan yerlerimizi.

Şu savaşı çello ile protesto eden adama yaşaran gözümü silen parmaklarından öperim o zaman. Öperim hem de… Sevgi ile…

Ve yinede kirpiklerinde ateş mandallayıp kurutan bir anneden doğmuş gibi mucizeyim sadece oğlumun  ellerinde aşkta kararlı olmakla… Yinede her biriniz kirpiklerinde ateş mandallayıp kurutan annelerden doğmuş gibi cesursunuz ölümle oynarken sokaklarda…

Hakkınızı helal etmeyin…

Yayınlama: 12.10.2015
Düzenleme: 12.10.2015 23:26
670
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.