Geyve’de ki Aslanlar

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    GEYVE’DEKİ ASLANLAR

    Yılda sadece bir gün gitmeye iznimiz vardı. Geyve panayırından söz ediyorum. Onun orada olduğunu bildiğimiz halde, sadece bir gün gidebilmek biz çocuklar için eziyetti. Nasıl eziyet olmasın, sen evde kös kös otur, herkes orda eğlensin. Olacak iş mi! Yok Demirel’di, yok Ecevit’ti, Evren’di derken, evde siyaset panayırını dinle dinle nereye kadar! Memleketi ben mi kurtaracağım! Çocuğum en nihayetinde. Ama elden ne gelir?

    Dokuz on yaşlarında üç kuzen bir araya gelir, plan yaparsa elbet elden bir şey gelir, geldi de nitekim… Beş parasız, daha da önemlisi izinsiz panayıra gitmeye karar verdik.Bir yazımda,çocukken pek de yaramaz olmadığımı yazmıştım ya… Sanırım bu sözümü bu itiraftan sonra geri almalıyım.  İzinsiz panayıra gitmek yaramazlık değil de ne! Daha fazlası hatta…

    Üstelik ne yol paramız var, ne de salıncak parası. Çünkü bir gün önce tüm harçlığımızı panayırda harcamışız. Ne yaptık, peki? Elden gelmeyen ayaklardan geldi, üç kafadar Geyve’ye yürümeye başladık. İlk ve son yürüyüşüm sanırım. Büyük konuşmayayım gerçi, olur ya yürürüm yine.

    Bir taraftan da ya bir gören olursa diye korkuyorduk. Yakalanırsak ayvayı yerdik. En büyük amcam olan, bir kez bile,biz çocukların kalbini kırmamış, incitmemiş rahmetli Aslan amcamın, onu her ziyaret ettiğimizde çantalarımıza doldurduğu, kendi bahçesinden, sulu mu sulu, lezzetli mi lezzetli Geyve ayvası değil tabii ki…

    Neyse, yakın gibi düşündüğümüz panayırın, Alifuatpaşa’dan yürüyerek hiç de yakın olmadığına bizzat şahit olduk. Hem korku, hem yorgunluk, nihayet vardık. Vardık varmasına da sağa sola bakmakla olmuyordu ki. Salıncağa binememek, üstümüzde dönerken heyecan çığlıklarını duyduğumuz çocuklara, öylece trene bakar gibi bakmak çok zordu. En çok salıncağı severdim. Geyve’ye yukarıdan bakıyor, uçuyor gibi hissederdim kendimi.

    Ne yapalım, biz de dolanmaya devam ettik. Panayırın ortasında kocaman bir çadır vardı. Önünde de upuzun bir kuyruk. Belli ki içeride çok büyük bir eğlence vardı. Erkek olan kuzenim tutturdu, içine gizlice girip, aslana bakalım diye. Çadırın içinde kocaman bir aslan olduğunu ve ne denilirse uysal bir şekilde yaptığını iddia ediyordu.

    Biz de meraklandık. Çocuğuz işte! Panayırda, sahibinin her dediğini yapan, otur deyince oturan,göbek at deyince göbek atan, hamamda kocakarılar nasıl bayılır deyince bayılan zavallıayıyı görmüştük de hiç aslan görmemiştik o güne dek. Ormanlar kralı aslan, güçlü heybetli tıpkı amcam gibi…

    Yeri gelmişken, bahsetmesem olmaz. İçime dert olur sonra. Sirklerde gösteri yapan vahşi hayvanlar, burnunda demir halka olan ayılar, tatil yörelerinde havuzda gösteri yapan yunuslar, dövüştürülen horozlar, develer, İspanya’da kan revan içindeki boğalar… Allah aşkına yazık günah değil mi bu hayvanlara! Onların ki de can. Allah onları insanlar gülsün, eğlensin diye mi yarattı! Ne istiyorsunuz onlardan? Korkun Allah’tan! Daha da kızasım var ama konuyu dağıtmayayım hadi… Devam edeyim kaldığım yerden.

    Çocukluk işte! Çadırın arkasına dolandık ve gizlice içeri girdik. Girmemizle çıkmamızda bir oldu. Ortada aslan kaplan yoktu. İçerisi tıka basa doluydu. İğne atsan yere düşmez, o kadar! Kiminle mi? Geyve’nin aslan gibi delikanlılarıyla… 15- 25 yaş arası abilerin hepsi oradaydı sanki… Niye mi? Çadırın ortasında, simsiyah saçları beline kadar uzanan, güzeller güzeli bir Roman kızı raksediyordu da ondan.

    80’li yıllarda, sadece devlet televizyonu TRT’de yılbaşı gecesi 12’de dansöz gören bir neslin, çadırın önünde kuyruk olmasına şaşmamak gerek herhalde! Ne bileyim! İzinsiz girdiğimize mi yanalım, aslan göremediğimize mi biz de şaşırdık.

    Allah’ın sevdiği kulmuşuz. Bizim panayırda dolandığımızı gören ama yalnız geldiğimizi anlamayan bir tanıdık yanımıza gelip, cebimize harçlık koydu. “Annemiz az ötede” diye yalan söylemedik sanırım. Yoksa söyledik mi! Ah çocukluk, ah!

    Sevinçle, koşa koşa salıncağa gittik. Salıncak dönmeye başlayınca değmeyin keyfimize. Birbirimizin salıncağını yakalamaya çalışmak ise en zevkli tarafı. Bir taraftan da aşağıda kalanları seyrediyoruz. Yukarıdan ne gördük, dersiniz? Çadırın önündeki kuyruk ikiye katlanmıştı. Aslan görmeye ne meraklı milletmişiz meğer!

     FATMA DİŞLİ BAL

    Yayınlama: 14.09.2017
    Düzenleme: 19.09.2017 08:31
    1.589
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 3 Yorum
    1. Okuyan, zahmet edip yazıp güzel dileklerini ileten herkese çok teşekkür ederim. Geyve panayırının ortak noktamız olup, bir yazıda bizleri birleştirmesi güzel bir amaca hizmet ettiğinin de aynı zamanda göstergesi.
      Kim bilir, yıllar sonra da diğer nesil Geyve Ayva Festivalinden bahseder. Festivalde çocuklar lütfen unutulmasın. Geleceği onların hafızasının şekillendirdiğini unutmamalıyız.

    2. Fatma hanım hem teşekkürler hem de tebrikler. Teşekkürler yıllar ötesine götürdüğünüz, şimdiki çocuklara mazinin güzelliklerini yaşattığınız için. Tebrikler de kaleminizi harika kullandığınız, hiç zorlamasız yazdığınız için. Bu yazıların kitaplaşmasını sabırsızlıkla bekliyorum.

    3. bozok66 dedi ki:

      denemeniz güzel geliştirirseniz daha verimli olur her yazı da kitap olmaz olayın yabancısı gibi anlatmışınız konunun içinde olun tebrikller,,