Gülden Tekin’in Tekerlekli Sandalyesiyle “ÜMRE” Yolculuğu

Gülden Tekin’in  Tekerlekli Sandalyesiyle “ÜMRE” Yolculuğu

543791_349350561838455_963979695_nGeyve Hem’in engelli kursiyeri  Tekerlekli sandalyesiyle umreye giden Gülden Tekin: “Bedeni engelli olan değil, kalbi engelli olan HAC ve UMRE ’ye gidemez.”dedi. 

Uzun seneler Kâbe ulaşılmaz olarak yüreğimde büyüyen gizli bir istekti. Ağır engelli olduğum için gidemem diye düşünürdüm… Bir gün Fırat abimin eşi Esra yengemle sohbet ederken konu umreden açıldı. Umreye gitmek istediğimi söyleyince o da; biz gittiğimizde seni de götürürüz, sen yeter ki bize dua et, dedi. O kadar çok sevinmiştim ki anlatamam…

O günden sonra hiç umudumu kesmedim hep dua ettim. Aradan 5-6 sene geçti. Bu arada umreye gitme isteğim daha çok artmıştı. Dua ediyor, vakit buldukça hacet namazı kılıyordum. Artık bu sene gitmeliyim diyordum. Maddi yönden müsait değildik ama Kâbe’ye parası olan değil, nasibi olan gider diye duymuştum. İnşallah bana da bu sene nasip olacağını düşünüyordum, elhamdülillah öylede oldu. Fırat abim kaydımızı yaptırmış ve 19 Nisan 2012’ de umreye gideceğimizi söyledi. Hayallerim, rüyalarım gerçek olacaktı. Mutluluktan uçuyordum. 

Hazırlıklarımı hızlandırdım. Siyer kitapları okuyor ve Arapça öğreniyordum. Nihayet o gün geldi. İlk defa uçağa binecektim… 

Yolculuk başladı. Cidde’ye indiğimde çok duygulandım. Artık o kutsal topraklardaydım. Bir an önce Kâbe’me kavuşmak istiyordum. Ortalama 1,5 saatte Mekke’ye vardık. Kâbe’me gitmek için otelimizden çıktık. Fırat ağabeyim, tekerlekli sandalyemi itekliyordu. Sevinçten, heyecandan gözlerimi kapadım, bildiğim duaları okudum.

Kâbe’ye vardığımızda gözlerimi açtım. İçimi bir huzur kapladı, değişik duygular içindeydim, ağlıyordum. İkindiye az kalmıştı o yüzden fazla beklemeden öğle namazımızı kıldık. 

İkindi namazı için ezan okundu. İlk defa cemaatle namaz kılacaktım. Daha önce çok istememe rağmen bir türlü cemaatle namaz kılamadım. Nasip olmamıştı. Rabbim ilk defa Kâbe’de nasip etti. Müthiş bir duyguydu. Şu an en çok özlediğim şey; Umre ’de cemaatle namaz kılmaktır. Rabbim herkese oralarda namaz kılmayı nasip etsin.

Artık tavaf vakti gelmişti. Hacer’ül Esvet’e selam verdikten sonra, tavafa başladık. O güneşin altında, beyaz kefene bürünmüş gibi ihramlı insanlarla aynı alanda tavaf yapmak, mahşer meydanını hatırlatıyordu bize.., Rivayete göre Kâbe’nin etrafında 300 peygamberin kabri olduğu söylenir. Bunu düşündüğümde tekerlekli sandalyemde oturarak tavaf yaptığım için mutlu oluyordum. Yürüyebilseydim bu kadar rahat tavaf yapabilir miydim, bilmiyorum…

Say zamanı geldi. Hz. Hacer annemizin İsmail’e su aradığı gibi ben de günahlarımı temizleyecek suyu arıyordum. 

Ertesi gün Peygamber Efendimizin (s.a.v.) doğum günüydü. Biz de hep beraber Efendimizin (s.a.v.) doğduğu evi ziyaret ettik. Çok anlamlı ve güzel bir tevafuktu bizim için elhamdülillah…

Üç gün geçti ama ben hala canım Kâbe’me dokunamamıştım. Kâbe’me bu kadar yaklaşmışken dokunmadan dönmek istemiyordum. Abim insanlara eziyet olur diye yanaşmak istemiyordu fakat ben yine de çok ısrar ediyordum dokunabilmek için. Kafilemizde Şaban amcamız vardı. O da bizimle tavaf yapıyordu. Şaban amcanın yardımıyla mübarek Kâbe’ye dokunabildim. O kadar çok mutlu olmuştum ki… Aradan saatler geçtiği halde elim Kâbe kokuyordu.
Rabbime bu güzellikleri yaşattığı için ne kadar şükretsem azdı…

İki gece Kâbe’de kaldık. Cevşen okuyup doya doya Kâbe’yi seyrediyorduk. Yengemle beraber, sabah namazımızı kıldıktan sonra tesbihatımızı yapıp öyle dönüyorduk otelimize. Geceleri Kâbe daha tenha olduğu için, geceleri kalıp ibadet etmeyi daha çok seviyordum.

Günlerimiz hızlı bir şekilde geçiyordu. Umreye gelmeden önce hastalığımdan dolayı biraz zorluk yaşayacağımı düşünüyordum. Ama ben her şeyi göze almıştım. Bu zorluklar hiç umurumda bile değildi. Rabbimin evine gidiyordum, O’nun misafiri olacaktım. O, misafirini en güzel şekilde ağırlar derler. Elhamdülillah öylede oldu. Kendi evimde rahat etmediğim kadar orda rahat ettim. 

Yemeğimi kendim yiyemediğim için, yengem bana yediriyordu.
Teyemmüm abesimi de yengem aldırdı. Bu durum başkasının dikkatini çekerdi. Biz de espri olsun diye “Bu günkü teyemmüm dersini de verdik.” deyip gülümserdik.

Mekke’deki günlerimizin sonuna geldiğinde artık ayrılık hüznü başlamıştı. O kadar çok alışmıştım ki Kâbe’ye…

Veda tavafı çok zor oldu. Belki bir daha Kâbe’mi hiç göremeyecektim. İçimden bir şeyler kopuyordu. Ayrılık çok zor geliyordu. Gözyaşlarımı tutamıyor, başkası görmesin diye kafamı öne eğerek ağlıyordum.

Medine’ye gitmek için arabamızın gelmesini bekliyorduk. Cidde’den Mekke’ye gelirken yolculuğum biraz zor geçmişti. Acaba 6 saatlik otobüs yolculuğuna nasıl dayanırım diye düşünüyordum. Medine’den gelenler de yolcuğun zor geçtiğini söylüyorlardı. Bu da biraz beni korkutuyordu. Bizi Medine’ye götürmek için otelimizin önene yepyeni bir jip geldi. O kadar çok sevinmiştim ki sanki Rabbimin özel ikramıydı, misafirini rahat göndermek istiyordu. Beni, jipin arka koltuğuna oturtup emniyet kemerini taktılar. Hiç zorlanmadan gidiyordum. Yol boyunca Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hicretini düşünüyordum. 

Çok rahat ve anlamlı bir yolculuktan sonra ortalama 4 saatte Medine’ye vardık. Öğle namazını Medine-i Münevverde kıldık elhamdülillah…
Ertesi gün öğlen namazından sonra Ravza’ya gitmek için sıraya girdik. İnsanlar Ravza’ya gitmek için koştukça heyecanım daha çok artıyordu. Ravza’ya engelliler farklı yerden gidiyorlardı. İkindiye yakın bizi mis gibi kokan cennet bahçesine aldılar. Ravza biraz daha ilerideydi. Bizi oraya almadılar. Cennet bahçesinde namazımızı kıldıktan sonra selamları Efendimize iletmeden, görevli polisler bizi geri gönderdiler. Ravza’ya bakarken sanki Efendimiz yanıma gelmişti. Bunu o kadar çok hissediyordum ki… Defalarca ‘Seni çok seviyorum Ya Resulullah’ diyordum.

Medine’de insanlar bile çok farklıydı. Yengemle dolaşırken beni bir ara seccade satan bir bayana emanet etmişti. O kadının, yengem gelinceye kadar arabamı sıkı sıkı tutması bizi çok etkilemişti. Ensarın emanete sadakati hala devam ediyor olması çok güzeldi…

Medine de 5 gün kaldıktan sonra artık gitme zamanıydı. Bir tek Peygamber efendimizi (s.a.v.) değil, onunla ilgili birçok şeyi geride bırakıp dönecektim. Boğazıma bir şeyler düğümleniyordu sanki… Hem üzülüyor hem de bu kadar çok güzellikleri yaşayıp görmeyi, Rabbim nasip ettiği için seviyordum…

Medine’den uçakla dönerken Mescid-i Nebevi Medine’nin tam ortasında bir inci gibi parlıyordu. Salat ve Selam sana olsun Ya Resulallah…

Umreye gidebilmem için bana her türlü desteği veren canlarım Esra yengem ve Fırat abimden Allah binlerce razı olsun. Yazdıklarımı önemseyip okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Rabbim hepinizden razı olsun ve herkese O güzel yerlere defalarca gitmeyi nasib-i müyesser eylesin.

Yazılan bütün güzellikler Rabbim’dendir, hata ve kusurlar bendendir.

GÜLDEN TEKİN

Yayınlama: 17.01.2013
Düzenleme: 22.01.2013 15:30
1.375
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.