Çeki

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    ÇEKİ

    Çekiden bahsedeceğimi söylemiştim ya… Araya başka konular girmeden yazmak istedim. Şimdiki çocuklar bu ismi duymamış bile olabilir. Benim için “çeki” demek, sarı saçlı, mavi gözlü bebeğin bana çıkma ümidi, hayali demekti. Parayı verir, bir kâğıt çeker, kâğıtta yazılı olan hediyeyi kazanırdık. Boş çıktığı da olurdu.

    Çeki kutusunun yanında kız çocuklarını cezbedecek, gözlerini açıp kapatan bebek, erkek çocuklarını da baştan çıkaran pilli kumandalı araba olurdu. Bir de diğer hediyeler. Gel de çekiye para harcama! Mümkün mü? Kutunun başına kurulmuşlar, çocukları bekliyorlar.

    Ne hikmetse o bebeğin çıktığı hiç kimseye rastlamadım çocukluğum boyunca. Tamam, anladım, bana çıkmadı da ya hu tanıdığım hiçbir arkadaşıma da çıkmadı ki! İçimdeki fesat taraf “Yoksa çeki kâğıtlarında “bebek” yazılı değil miydi, sadece çocukları heveslendirmek için miydi?” diye konuşmuyor da değil ne yalan söyleyeyim… “Heves” kelimesini bilinçli kullandığımı, “kandırmak” kelimesini kullanmaya utandığımı fark etmişsinizdir sanırım.

    Tabii o yaşta, çocukluk saf ve temizliğinde, fesatlığa aklımız çalışmadığı için, her defasında gider, bir ümit, belki şimdi çıkar diye üç kuruş harçlığımızı da çekiye yatırırdık. Tıpkı, şimdi koca koca adamların “ Ya çıkarsa, ya zengin olursak” diyerek çocuklarının rızkını tomar tomar piyango biletlerine, altılı ganyanlara, spor totolara ve benim isimlerini bile bilmediğim nice buna benzer kâğıtlara yatırmaları gibi… Hadi biz çocuktuk, ya bunlar!

    Çeki bana ne öğretti biliyor musunuz? İnsanın çok istediği bir şeye ulaşmak için yanlış bir hırs yapıp, yanlış kararlar verip, o yolda inatla devam edebileceğini. Bunu ta çocukken hissettim. O kadar kafaya koymuştum ki bebeği. Her defasında o ümitle hayalimi satın aldım. Hâlbuki çekiye verdiğim paralar “bir bebek” parası ederdi.

    İnsanoğlunun içinde öyle bir nokta var ki “Çalışıp kazanayım, emek vereyim, hak ettiğim benim olsun” demiyor da kısa yoldan emeline ulaşmanın hazzını yakalamak istiyor. Hadi, çocuklukta bu olur da… Pekiyi nasıl oluyor da yetişkin insanlar kolay paraya ulaşmak için servet harcıyor. O servetle iş kursa, çalışsa, helal rızkın lezzetini alsa, çocuklarının rızkını heba etmese, hem bu dünyasını, hem öte dünyasını karartmasa…

    Kimse kusura bakmasın, belki “çeki” hafızalarınızda güzel bir yerde oturuyor, ben kendim için aynısını söyleyemeyeceğim. O yaşta hayal satın almayı öğretiyor, küçücük tertemiz dimağlara. Bir kere çektin, çıkmadı. Ne yapıyorsun? “Dur, bir daha çekeyim, belki şimdi çıkar.” diyorsun. Yine çıkmadı, vaz mı geçiyorsun? Tabii ki hayır! “Yok, yok, kesin şimdi çıkacak.” diyorsun. Diyelim çıkmadı, bırakıyorsun değil mi? Elbette hayır! Daha da hırslanıyorsun. “ Evet, içime doğdu, bu sefer, evet evet bu sefer” diyorsun. Ve hikâye böyle uzayıp gidiyor…

    Anlattığım ruh hali tipik “Bir kumarbazın ruh hali.” Pekiyi nereden biliyorum hiç kumar oynamadığım halde. Çünkü “çeki” oynadım. Oradan öğrendim. Öğrendiğim duygudan da çok rahatsız oldum. Ümit çok değerli bir kavram… Hayal etmek çok güzel,  insana özgü… Ama böylesi değil. Hayalini çalışmakla bütünleştirip, gelecekten ümidi olmalı insanın. Çabası bunun için olmalı. Ucuz hayallerle ümit gibi değerli bir kavramın içi boşaltılmamalı.

    Şimdi “çeki” yok belki ama insanoğlunun varmış çekecek çilesi,ondan daha beterleri var şimdi. Hele bugünlerde duymayanınız yoktur. “ Size de çıkabilir, şans burada, kaçırmayın” diyen hayal hırsızının yankılanan sesini…Ne zaman duymamazlıktan gelirsiniz o sesi, işte o zaman başlar gerçek ümit sahnesi…

    FATMA DİŞLİ BAL

     

     

     

    Yayınlama: 25.12.2017
    Düzenleme: 29.12.2017 15:21
    2.000
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
    1. Evet. bizim çocukluğumuzun da ilk akla gelen sahtekarlıkları arasındadır o çeki olayı. Sakızlarla çektirilirdi, kendi adamları çeker, saat, cüzdan gibi değerli şeyler çıkardı, biz çektiğimizde ise tarak,balon vs. İşin sırrını sonradan anladık, sakızı açan adam sakızın altına da üstüne de ayrı kağıt koyarmış. Günümüzde ne değişti, hiç. Şimdi de umutlar piyango biletlerinde. Hatta piyango biletleri ile türbe ziyaretleri bile yapılıyor. Sözün bittiği yer de bu olsa gerek. Yine harika bir yazıydı. Kaleminize sağlık Fatma hanım.